Borç: Neoliberal Popülizmin Bedeli
- Arda Tunca
- 12 Eyl
- 3 dakikada okunur
Gelişmiş ekonomilerin borçluluk düzeyine dair endişeler yayılıyor. Endişenin doğal bir sonucu olarak söz konusu ülkelerin özellikle 30 yıl vadeli borçlanma maliyetleri yükseliyor.
30 yıllık devlet tahvilleri ABD’de yaklaşık %4,65, Almanya’da ise yaklaşık %3,30 getiri sağlıyor.
Britanya’da oran yaklaşık %5,5 ile son 27 yılın en yüksek seviyesinde. Fransa, 16 yılın zirvesine ulaştı.
Uzun süre düşük faizlere alışık olan Japonya ise rekor seviyelerle karşı karşıya.
Oranlar, yatırımcıların uzun vadeli borç vermek için artan risklerin daha fazla getiri talep etmesiyle yükseliyor. Diğer bir ifadeyle, artan risklerin artan bedeli söz konusu. Şimdilik bir kriz senaryosu yok. Ancak, piyasalar uyarı sinyalleri veriyor.
Fransa: Borcun Sokağı Karıştırdığı Ülke
Fransa’nın borcu gayri safi yurt içi hasılasının (GSYH) %100’ünü aşmış durumda. Bütçe açığı, AB limitlerinin neredeyse iki katı. Büyüme yavaşlarsa veya bütçe kesintileri hafifletilirse, yıllık borç ödemeleri 2029’a kadar €59 milyardan €100 milyara çıkabilir.
Fransa için 30 yıllık tahvil getirileri 2009’dan bu yana en yüksek seviyesinde. Borçlanma maliyetleri İspanya’yı geçmiş, neredeyse İtalya’ya yetişmiş durumda.
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, iki yıl içinde beşinci başbakan olarak Sébastien Lecornu’yu atadı. Lecornu, üçe bölünmüş bir parlamentodan 2026 bütçesini geçirmek zorunda. Sosyalistler daha az kesinti ve zenginlere daha yüksek vergi istiyor. Cumhuriyetçiler, yeni vergilere kesinlikle karşı çıkıyor.
Yeni başbakanın ilk gününde, binlerce kişi bütçe kesintilerine, Macron’a ve tüm siyasi sınıfa karşı “Her Şeyi Bloke Et” protestolarına katıldı. İnandırıcı bir planın kabul edilmemesi, Fransa’nın borçlanma maliyetlerinin yükselmesi sonucunu beraberinde getirebilir.
Halkın tepkisi, onlarca yıllık neoliberal düzene bir isyan niteliğinde.
Britanya: Zirvedeki Maliyetler
Britanya’da 30 yıllık borçlanma maliyetleri 1998’den bu yana en yüksek seviyesine çıkarak Sterlin’i zayıflattı.
Maliye Bakanı Rachel Reeves, zayıf büyüme, yüksek borçlanma maliyetleri ve harcama kesintilerinde geri adımlar nedeniyle en az £20 milyar vergi artırmak zorunda kalabilir.
Britanya, G7 içinde en yüksek borçlanma maliyetine ve enflasyona sahip ülke konumunda.
ABD: Trump'ın Çelişkileri
ABD’nin borç yükü yaklaşık $37 trilyona ulaşmış durumda. Trump’ın vergi indirimleri ve harcama paketi, Kongre Bütçe Ofisi’ne göre önümüzdeki on yılda borca $3,3 trilyon daha ekleyebilir.
ABD piyasalarının derin ve likit olma özelliği var. Ancak, artan borç, yatırımcıların ABD tahvillerini tutmak için daha fazla getiri talep etmesine yol açıyor.
Japonya: Enflasyonla Tanışma
Enflasyon, Japonya’ya nihayet geri döndü. Japonya Merkez Bankası tahvil alımlarını azaltıyor. 30 yıllık getiriler rekor seviyelerde.
Başbakan Shigeru Ishiba’nın istifasının ardından oluşan siyasi belirsizlik kaygı yaratırıyor.
Yıllar boyunca Japon yatırımcılar düşük maliyetle yen borçlanıp yabancı varlıklar satın aldı. Şimdi, yen güçlendi ve enflasyon arttı. Yatırımcılar hâlâ yabancı tahvil alıyor ama yurt dışındaki hisselerini satıyor.
Almanya: Bağışıklık Zayıflıyor
Almanya, G7 içinde en düşük borç/GSYH oranına ve harcama yapma alanına sahip ülke konumunda. Ancak, yakın zamanda plana alınan harcamalar daha fazla borçlanma anlamına geliyor. 30 yıllık getiriler 2011’den bu yana en yüksek seviyede.
Yükselen Borcun Piyasa ve Siyaset Üzerindeki Etkisi
Uzun vadeli faiz oranlarındaki artışın her ekonomideki etki alanı geniş. Konut kredisi maliyetleri yükseliyor ve şirketler borçlanmak için daha fazla faiz ödüyor. Hisse senedi fiyatları, borçlanmanın pahalı hale gelmesiyle genellikle düşüyor.
Borç, sadece ekonomiyle ilgili de değil. Siyasetin de tam ortasında yer aliyor. On yıllardır süren neoliberal politikalar sınırsız büyümeler vaat etti. Ucuz kredi ve artan kamu harcamaları yıllarca ekonomilerin döngülerini besledi.
Popülist liderler, oy kazanmak için kolay parayı kullandı. Gelirle desteklenmeyen sübvansiyonlar, yardımlar ve yeni programlar sundular.
Artan borç, kırılgan bütçeler ve derin siyasi ve toplumsal bölünmeler yıllarca süren iktisat felsefesi uygulamalarının sonucu oldu.
Popülizm kutuplaşmayı körükler. Kutuplaşma ise, reformları imkânsız hale getirir.
Dünyanın dört bir yanındaki seçmenler, bu politikaları ister isteyerek seçmiş ister sınırlı seçenekler nedeniyle buna mecbur kalmış olsun, artık bu sonuçları yaşıyor ve yaşayacak.
Piyasalardan yükselen net bir mesaj var: siyasi kısa vadecilik ve neoliberal popülizmle inşa edilen borcun ağırlaşan bedelleri bulunuyor.



Yorumlar