top of page

Dünya Neden Trump’ın Ekonomik Milliyetçiliğine Karşılık Vermiyor?

2025’in ikinci çeyreğinde ABD’nin gümrük vergilerinden elde ettiği gelir $64 milyara ulaştı. Bu, bugüne kadarki en yüksek seviye ve geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık $47 milyar daha fazla. Bu artış, Donald Trump’ın tarife stratejisinin bir sonucu. ABD'nin tarifeleri 1930’lardan bu yana görülmemiş seviyelere çıkmış durumda.


Korumacı politikaların 1930’lardaki gibi küresel bir misilleme sarmalını tetikleyip Büyük Buhran’ı derinleştirdiği dönemin aksine, bugünün dünyası şaşırtıcı bir itidal gösteriyor. Sert tarifelerle karşı karşıya kalan Çin ve Kanada ile Avrupa Birliği gibi eski ABD müttefikleri çatışma yerine dikkatli bir denge arayışını tercih ediyor. Neden?


1930’lardan Farklı Bir Dünya


Bugünkü sakin tepkiyi anlamak için, ticaret savaşlarının ekonomik çaresizlik ve milliyetçilikten beslendiği 20. yüzyılın başlarına dönmemiz gerekiyor.


1929 borsa çöküşünün ardından ülkeler, iç piyasalarını korumak için tarifeleri artırma yoluna gittiler. O döneme damgasını vuran korumacı nitelikli politika, 1930 tarihli ABD'nin Smoot-Hawley Gümrük Tarifesi Yasası’dır. Bu yasa, 20.000’den fazla ithal ürüne yüksek vergi getirmiştir. Diğer ülkeler, bu yasaya hızla karşılık vermiş, Amerikan ihracatına yönelik tarifeler uygulamaya başlamışlardır. 1932’ye gelindiğinde dünya ticareti %60’tan fazla daralmıştır. Bu ekonomik iş birliği çöküşü, şiddetli bir durgunluğu Büyük Buhran’a dönüştürmüş ve Avrupa ile Asya’daki siyasi rejimlerin istikrarını sarsmıştır.


O dönemlerde "karşılıklı korumacılık (reciprocal protectionism)" hâkimdi. Oysa, bugünün küresel ekonomisi bambaşka temeller üzerine kurulu.


ABD’nin Merkezde Olduğu Bir Dünya


New York City Üniversitesi’nde uluslararası iktisat profesörü olan Marta Bengoa’nın açıklaması önemli: “1930’larda ülkeler daha dengeli ticaret ilişkilerine sahipti. Oysa bugünün dünyası, merkezinde ABD’nin olduğu bir ‘jant ve tekerlek kirişi’ sistemiyle işliyor.”


Bugünkü sistemde ABD sadece bir ticaret ortağı değil, küresel talebin ana motoru konumunda. Çoğu ekonomi yapısal olarak ABD’ye ihracata bağımlı. Oysa, ABD’nin ithalata bağımlılığı daha dağınık ve siyasi müdahaleye açık. Örneğin, ABD ile olan ticaret, Kanada’nın GSYH’sinin yaklaşık %20’sini oluştururken, Kanada ABD ekonomisinin yalnızca %2’sini temsil ediyor.


Bağımlılıktaki asimetri, birçok ülke için misillemeyi ekonomik açıdan riskli hale getiriyor. 1930’lardaki gibi karşılıklı kaldıraçların dengeli olmadığı bugünün dünyasında, ticaret ortaklarının elinde daha az koz bulunuyor.


Capital Economics’in modellemelerine göre, karşılıklı tarifelerin ortalama %24’e yükseldiği tam ölçekli bir ticaret savaşı, küresel GSYH’yi iki yıl içinde %1,3 oranında düşürebilir. Trump’ın, kendisine misilleme yapan ülkelere yönelik tarifeleri daha da artırmaya hazır oluşu ise caydırıcılığı daha da artırıyor.


Trump’ın tarifelerine en sert karşılık veren ülke olan Çin bile, Nisan 2025’te tarifelerin %145’e kadar çıkmasının ardından geri adım attı. Mayıs ayında Cenevre’de varılan 90 günlük ateşkesle oranlar %30’a indirildi. Kanada ise, Trump’ın çelik tarifesini eşleştirmediği gibi, dijital hizmet vergisini ABD baskısıyla geri çekti.


Tüm bunlar, ekonomik risk yönetimi yapıldığını anlatıyor.


Geçmişten Alınan Dersler


Günümüz karar alıcılarının gösterdiği ihtiyat, 1930’lardaki hataları tekrar etmeme çabasının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. 1930’larda süren on yılın travması, dağınık misillemelerin çözüm değil çöküş getirdiğinin tarihsel bir ispatıdır. Ancak, o dönemin aksine, bugünün ticaret rejimi hâlâ Dünya Ticaret Örgütü (WTO), bölgesel ticaret blokları ve acil durum zirveleri gibi anlaşmazlıkları yönetecek platformlara sahiptir. Ancak, kurumsal erozyon da diğer bir realitedir.


1930’lar hiçbir küresel ticaret yönetişim sistemine sahip değildi. Bugünün mevcut kurumları ise, giderek etkisizleşiyor. Trump’ın, Brezilya’yı %50 oranında tarife ile tehdit etmesi gibi, tekil ülkeleri hedef alma stratejisi, çok taraflı müzakerenin yerini ikili baskıların aldığını gösteriyor.


Avrupa Komisyonu’nun bu hafta yayımladığı ve €72 milyarlık ABD mallarını kapsayan son misilleme hedef listesi belirsizlikler içeriyor. Hiçbir ürüne özel tarife oranı belirtilmemiş. Mesaj net: Trump’ı fazla kızdırmamak.


Bundan Sonrası?


Kısa vadede ihtiyatlı davranmak ekonomik olarak anlaşılır olabilir. Ancak, tek taraflı ticaret baskısının uzun vadeli maliyetleri artabilir. Misilleme, politik olarak uygulanamaz hale geldikçe pek çok ülke ABD tarifelerine olan maruziyeti azaltmak için tedarik zinciri dayanıklılığı, stratejik çeşitlenme ve bölgesel ticaret anlaşmalarına yatırım yapabilir. Nitekim, bu yöndeki çabalara dair haber akışı son aylarda son derece güçlü seyrediyor.


Avrupa Birliği’nden Güney Kore’ye, Hindistan’dan Latin Amerika ülkelerine kadar orta ölçekli güçler arasında daha güçlü bir müzakere sürecinin ortaya çıktığını izliyoruz. Bu ülkeler, ABD ile doğrudan çatışmadan kaçınarak toplu dayanışmayı yöneliyor. Kimileri de, yükselen güçlerle ilişkilerini derinleştirmeyi ya da Trump döneminde askıya alınan ticaret anlaşmalarını yeniden canlandırmayı tercih ediyor. Küreselleşme durdu ama küreselleşmiş bir dünyada ekonomi yönetimi yapılmaya çalışıldığı unutulmamalı.


Trump’ın ekonomik milliyetçiliği küresel ticaret diplomasisinin haritasını yeniden çizdi. Geri kalan dünya bu tehditler karşısında “çekingen” kalmayı mı sürdürecek, yoksa sessizce yeni bir düzen mi kuracak? Gelişmeleri izleyerek cevapları bulmaya çalışacağız.

Yorumlar


© 2025 by Arda Tunca

bottom of page