Reel Sektörün Kurumsallaşamaması Sorunu
- Arda Tunca
- 9 Kas 2024
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 16 Ara 2024
Türkiye, 2001 krizinden sonra finansal sistemin ve özellikle bankacılık sektörünün işleyişinin belli prensipler üzerine oturması yolunda önemli başarılar elde etti. Fakat, reel kesimin de işleyişinin sağlıklı bir hale getirilmesi için hiçbir adım atmadı. Sanayisi son derece zayıf, verimsiz ve ağırlıklı olarak montaja dayalı ve kurumsal alt yapısını kuramamış bir sanayi sektörüyle baş başa kaldı Türkiye.
Geçmişte, reel sektörün kurumsallaşmasını sağlayabilecek en önemli adım, yeni Türk Ticaret Kanunu'nun (TTK) devreye alınmasıydı. Fakat, hem Türkiye'deki şirketlerin "biz bu yasanın getirdiklerine ayak uyduramayız" ifadesiyle ayak diremeleri, hem de kanuna ilişkin uygulama tebliğlerinin yeterince açık olmaması sonucunda piyasada oluşan kafa karışıklıkları yeni TTK'nın reel sektörün kurumsallaşması için son derece büyük önem arz eden maddelerinin iptal edilmesine sebep oldu.
Kurumların iyi işleyemediği, patron merkezli iş yönetim anlayışının hakim olduğu bir yapıda değişimlerden söz edilebilir belki ama "ekonomik kalkınmayı" beraberinde getirecek reformlardan söz edilemez.
Patron merkezli yönetim anlayışı, takım çalışmasını hiçbir şekilde teşvik etmiyor. Bir kişinin verdiği kararlar mutlak doğru olarak profesyonel kadroya empoze ediliyor. Böylece, farklı fikirlerin tetikleyebileceği yeni ürünlerin ortaya çıkması, daha verimli çalışma metotlarının hayata geçirilmesi, daha iyi finansal yönetim sağlanması, v.b. süreçler ve unsurlar devre dışı kalmış oluyor. Bu durum, profesyonel kadro içinde yeni fikirlerin üretilmesi konusunda motivasyonun kırılmasıyla, yeni olan hiçbir fikrin artık gündeme gelmemesi noktasına kadar varabiliyor.
Patron merkezli karar almanın farklı dereceleri de söz konusu olabiliyor. Yani, bazı organizasyonlarda fikirler çeşitli toplantılarda masaya getirilebiliyor ama hep patronun dediği oluyor. Bu durumda da bir organizasyon yenilikçi olma özelliğini kaybediyor.
Türkiye'deki şirketlerin çoğunun patron merkezli olmasının temelinde, geleneksel iş yapma modelinin tek ve en doğru model olarak kabul edilmiş olması yatıyor. Şirketlerin hissedarları genelde aile fertlerinden oluşuyor ve profesyonelleşme sürecine giren aile şirketlerinin pek çoğunda "şirketin hakimiyetinin kaybedilmesi" psikolojisi bir noktadan sonra devreye girebiliyor. Böylece, profesyonelleşme çabaları boşa çıkıyor ve Türkiye'deki şirketler kurumsallaşamıyor. Ayrıca firmaların çoğu neden profesyonelleşme ve kurumsallaşma projelerinin içine girdiklerinin farkında dahi olmuyorlar. Genellikle, yükselen ciroları yönetmenin başka türlü mümkün olmadığı fikrine kapıldıkları ve işletme yönetimi konusunda zorlandıkları için kurumsallaşma ve profesyonelleşme süreçlerine giriyorlar.
Kurumsallaşma ve profesyonelleşme süreçlerinde, şirket hissedarlarının geleneksel düşünmeyi tercih etmesi ve şirketin ellerinden gidiyor olduğu hissine kapılmalarında yanlış profesyonellerle ve danışmanlarla çalışmaları da etkin bir rol oynayabiliyor. Çalışma hayatımda o kadar çok danışman adı altında kişiler gördüm ki, olmayan sorunları var gibi gösterip, sonra da çözmüş gibi yapıp aile şirketlerinin yükselen yıldızları olabiliyorlar. Ancak, bu danışmanlık modelinin başarısızlığı ortaya çıkınca, şirket hissedarlarının kurumsallaşma ve profesyonelleşemeye olan güvenleri sarsılıyor ve proje bir daha gündeme getirilmemek üzere rafa kalkabiliyor.
Şeffaflık, dürüstlük ve iletişim kanallarının sonuna kadar açık olması her organizasyonda son derece önemli. Ancak, kurumsallaşan ve profesyonelleşen bir yapıda iletişim kanallarının nasıl çalışacağının adının konulması gerekiyor. Zaten "şirketim elden mi gidiyor" diye ifade edebileceğimiz bir ruh halinde olan hissedarların başarılı bir kurumsallaşma ve profesyonelleşme ile ellerindeki hisselerin değerinin artacağını süreç boyunca iyi anlamaları gerekiyor. Burada da görev, danışman ya da profesyonel kişilere düşüyor.
Hangi komiteler ve/veya kurullar hangi sıklıkta toplanacak ve hangi konuları konuşacak? Bu komitelerin ya da kurulların misyonu ne olacak ve katılımcıları hangi kişiler değil, fonksiyonlar olacak? Önceden tespit edilen konuların konuşulması için toplantılarda hangi raporlar hangi içeriklerle hazırlanacak? Bu sorulara cevaplar bulunmazsa ve toplantılar belli bir prensibe bağlanmazsa, hissedarlar ile profesyoneller arasında tam bir kaos oluşuyor.
Her hissedarın her an aklına gelen her konuda profesyonel kadro ile konuşması, günlük operasyonel işleyişlere yönelik olarak fikirler yürütmesi profesyonel kadro için tam anlamıyla kafa karıştırıcı bir çalışma ortamı yaratıyor. Farklı hissedarlar, farklı konularda bambaşka fikirlerle profesyonel kadro ile konuşunca, koordinasyon sağlanması imkansızlaşıyor. Sonuçta, şirketin, eğer varsa, yazılı vizyonuna ve misyonuna uygun stratejiler geliştirmek mümkün olamıyor. Ortaya çıkan başarısız süreçten ise herkes birbirini suçlar bir hale geliyor.
Şeffaflık ve şeffaflığa dayalı iletişim kanalları kullanımının yeni ürünlerin geliştirilmesinde, doğru insan kaynağının uygun iş profiline göre bulunmasında, finansal verimliliğin artırılmasında, şirketin dış ilişkilerinde tutarlı bir iletişim geliştirebilmesinde, doğru üretim modellerini doğru teknolojiler ile geliştirebilmesinde, kısaca bir işletmenin tüm fonksiyonlarında önemi son derece büyük.
Komiteler ve kurullar ile oluşturulabilen şeffaf iletişim kanalları sayesinde takım çalışmaları, yeni fikirlerin enine boyuna tartışılması ve her alanda ilerleme kaydedilmesi, ülke çapında ya da uluslararası alanda daha rekabetçi olunabilmesi gibi hem işletmelerin hem de ülkenin kalkınmasına katkı sağlayacak unsurlar koordinasyon içinde bir araya gelebiliyor.
Kurumsal alt yapının yeniliklere imkan tanımadığı bir organizasyonun bir ülkenin "büyümesine" katkısı olabiliyor ama kalkınmasına katkısı neredeyse hiç yok. Türkiye'de finans sektörü ile reel sektör arasındaki kurumsal yapı gelişmişliği farkı, bu iki sektörün arasındaki bağın da yeterince güçlü kurulamamasına neden oluyor. Zira, karşılıklı güvene dayanan bu ilişkide yeteri kadar güven tesis edilemiyor. Bu iki kesim arasındaki ilişkilerin sadece finansman maliyetlerine dayanmadığının çok iyi bilinmesi gerekiyor.



Yorumlar