Türkiye'nin Büyük Sorunu: CHP Seçim Kazandı
- Arda Tunca
- 4 Haz
- 6 dakikada okunur
Kemal Kılıçdaroğlu’nun adı, Türkiye siyasetinde 2010’dan 2023’e kadar CHP’nin değişmeyen başkanı olarak geçti. Bu başkanlık, arka arkaya gelen seçim yenilgileriyle dolu oldu. CHP, bu dönemde defalarca sandığa gitti. Kimi zaman oy oranı arttı, kimi zaman düştü ama sonuç değişmedi: Kılıçdaroğlu her seferinde kaybetti.
4-5 Kasım 2023’te yapılan 38. Olağan Kurultay’da Özgür Özel genel başkan seçildi. Kurultay sürecine yönelik şaibe iddiaları ortaya atıldı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı kurultaya ilişkin iddianame hazırladı. Buraya nasıl gelindiğini Kılıçdaroğlu’nun siyasi serüveni dahilinde ve AKP’nin seçim sonuçlarına verdiği tepkiler ile paralel olarak kronolojik bir çizgide hatırlayalım.
29 Mart 2009 yerel seçimlerinde Kılıçdaroğlu, CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayıydı. Erdoğan yönetimindeki AKP’ye karşı bir kampanya yürüttü. Oyların %37’sini aldı. İstanbul’u kazanamadı ama kamuoyunun dikkatini çekti. Bu seçim, genel başkanlığa giden yolun ilk adımı oldu.
Mayıs 2010’da, dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın kaset skandalı sonrası istifasıyla olağanüstü kurultay toplandı. Kılıçdaroğlu, genel başkan seçildi. Parti tabanı, kendisinden bir değişim bekliyordu. Baykal, “hizipçi” bir siyasi karakter olarak tarihteki yerini almıştı.
12 Haziran 2011 genel seçimlerinde CHP, oyların %25.98’ini aldı. Bu, 2007 seçimlerine göre 5.11 yüzde puanlık bir artıştı. Bu artış, AKP'nin iktidarını sürdürmesini engelleyemedi. Erdoğan, üçüncü kez başbakan oldu, Kılıçdaroğlu ana muhalefet lideri olarak kaldı. Seçim sonrasında, “başarı mı, başarısızlık mı?” tartışmaları başladı.
7 Haziran 2015 seçimlerinde CHP, %24,95 oy aldı. Oy oranı 2011’e göre düştü. Seçimde birinci olan AKP oyların %40,87'sini aldı. Hiçbir parti tek başına iktidar olabilmek için gerekli olan sandalye sayısına ulaşamadı. AKP, ilk kez tek başına iktidar olamadı ve koalisyon kurmak zorundaydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 9 Temmuz’da hükûmet kurma görevini Ahmet Davutoğlu’na verdi. AKP ve CHP arasında bir ay süren koalisyon görüşmeleri yapıldı. 13 Ağustos’ta görüşmeler sonuçsuz kaldı. Erken seçim kararı alındı. Bu seçimin dengeleri iktidar aleyhine bozan tarafı, Halkların Demokrasi Partisi (HDP)’nin %13.12 gibi yüksek bir oy almış olmasıydı.
1 Kasım 2015’teki tekrar seçimlerinde CHP oyunu %25,32’ye çıkardı. Ancak AKP, %49,50 ile ezici bir çoğunluk sağladı. CHP'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki sandalye sayısı artmadı. Kılıçdaroğlu milletvekili seçildi ama yine seçimi kaybetti.
2015 seçimleri denince, Selahattin Demirtaş için bir parantez açmak şart. Barış ve Demokrasi Partisi'nin genel başkanı seçildi ve 2011'de eş genel başkanı oldu. 2014’te, HDP’ye katıldı ve Figen Yüksekdağ ile partinin eş genel başkanı seçildi. 2014’te, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaydı ve %9,76 oy alarak üçüncü oldu. Haziran 2015 genel seçimlerinde İstanbul milletvekili seçildi. 4 Kasım 2016'da Yüksekdağ ve dokuz milletvekili ile birlikte "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak", "terör örgütü üyesi olmak", "silahlı terör örgütüne üye olmak", "örgüt adına suç işlemek" iddialarıyla gözaltına alındı ve tutuklandı. Tutuklu olduğu sırada 2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yeniden aday oldu ve %8,40 oy alarak üçüncü oldu.
2017’deki anayasa referandumu sonrasında, 24 Haziran 2018'deki seçimler, Türkiye’de parlamenter sistemin sonu oldu. Erdoğan’ın referandumla geçirdiği başkanlık sistemi devreye girdi. CHP, cumhurbaşkanı adayı olarak Muharrem İnce’yi gösterdi. İnce, %30,64 oyla Erdoğan karşısında ikinci oldu. Erdoğan, %52,59 ile ilk turda kazandı. CHP’nin genel seçimdeki oy oranı %22,65’e geriledi. Kılıçdaroğlu yeniden milletvekili seçildi. Ama bu da bir başka yenilgiydi. Kılıçdaroğlu başkanlığındaki parti, cumhurbaşkanlığı için gösterdiği adaydan dahi daha düşük oy almıştı.
31 Mart 2019’da yapılan yerel seçimler, CHP için dönüm noktası, Türkiye için bir kırılma anı oldu. Millet İttifakı adı altında İYİ Parti ile yapılan işbirliği, İstanbul ve Ankara gibi metropollerin kazanılmasını sağladı. İstanbul'da Ekrem İmamoğlu, Ankara’da Mansur Yavaş seçimi kazandı. Bu tablonun hiçbir yerinde Kılıçdaroğlu yoktu.
AKP ve MHP, İstanbul’daki sonuca itiraz etti. Yüksek Seçim Kurulu, "kamu görevlisi olmayan sandık kurulu üyeleri" gerekçesiyle seçimleri iptal etti. 23 Haziran 2019’da seçim tekrarlandı. İmamoğlu, %54,22 oy alarak farkı açtı ve tekrar kazandı. Bu, 1984’ten sonra İstanbul’da alınan en yüksek oy oranıydı. Başarı, Kılıçdaroğlu’na değil, İmamoğlu’na aitti.
14 Mayıs 2023’te cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Millet İttifakı'nın adayı olarak Kılıçdaroğlu yarışa girdi. İlk turda %44,88 oy aldı. Erdoğan, %49,52 ile ilk turdan çıkamadı. Seçim, ikinci tura kaldı. 28 Mayıs’ta yapılan ikinci turda Kılıçdaroğlu %48,09 aldı, Erdoğan %51,91 ile kazandı. CHP genel seçimde oyunu %25,35’e çıkardı. Ancak, sonuç değişmedi. Kılıçdaroğlu bir kez daha kaybetti. Milletvekili olamadı, TBMM’deki görevi sona erdi. Türkiye’de muhalif seçmen, önceki yıllarda yaşananlardan elde ettiği tecrübeyle “belki de son kez gidiyoruz sandığa” psikolojisi içindeydi. Seçimlere, bu ruh hali damgasını vurmuştu.
31 Mart 2024 yerel seçimleri, CHP tarihinin yıllar sonra gelen en büyük zaferine sahne oldu. Parti, 1977’den sonra ilk kez ülke genelinde birinci parti oldu. CHP, %37.8 ile birinci, AKP ise %35.5 ile ikinci parti oldu. CHP, İstanbul ve Ankara'yı elde tuttu. Bursa, Balıkesir, Denizli, Manisa gibi büyükşehirler kazanıldı. Türkiye haritası kırmızıya boyandı. CHP, yerel yönetimlerde bir başarı hikayesi yazdı. Bu başarıda Kılıçdaroğlu yoktu.
İstanbul’da İmamoğlu, rakibine karşı %51.14’e %39.59 ile kazandı. Yavaş, Ankara’da %60.44’e karşı %31.68 ile kazandı. Tugay, İzmir’de %48.97’ye %37.06 ile kazandı.
13 yıl boyunca her seçimi kaybeden başkan (lider değil) gitti, tarihî bir zafer geldi.
Siyasi ahlak, çok daha önce istifa etmeyi gerektirirdi. Her yenilgiden sonra ipe sapa gelmez açıklamalar yapmayı değil.
Kılıçdaroğlu’nun arkasında, uzun bir muhalefet dönemi, seçimden seçime mağlubiyet, partide bastırılmış huzursuzluklar ve sonunda terk ettiği bir genel başkanlık kaldı. Fakat, hikaye burada bitmedi.
Kurultay ve Sessizlik
Yazının başında değindiğimiz 38. Kurultay’a dönelim.
4-5 Kasım 2023’te yapılan 38. Olağan Kurultay’da Özgür Özel genel başkan seçildi. Kurultay sürecine yönelik şaibe iddiaları ortaya atıldı. Son olarak, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı kurultaya ilişkin iddianame hazırladı. Bu, bir ceza davası. 12 kişi için 3 yıla kadar hapis istemi ve ceza süresince siyasi yasak talebi var.
Bir de ayrı bir hukuk davası var ki, CHP'ye kayyum atanması meselesi bu davada söz konusu.
İçinde bulunulan süreci hukuki, ahlaki ve siyasi açıdan değerlendirmek gerekiyor.
Yukarıdaki kronolojik sıralamada, AKP’nin iktidarı kaybedeceğini hissettiğinde gayridemokratik yollara başvurduğunu gözlemliyoruz. Yargı, tarafsızlığını yitirmiş durumda ki, Kılıçdaroğlu’nun da bu konuda farklı düşünmediğini biliyoruz. Bu yargı, bir karar verecek.
Erdoğan, 2002’den bu yana ilk kez iktidarını kaybedebileceğini İmamoğlu’nun yükselişi ile hissetti. Derken, 19 Mart 2025 süreci başladı. 2015’ten itibaren yaşanan süreçler, hep ne pahasına olursa olsun, seçimle iktidara tehdit oluşturabilme noktasına gelen muhalefeti yok etme stratejileri üzerine kurulu. Türkiye, bir otokrasi oldu.
AKP, CHP dışındaki tüm partileri kendi şemsiyesi altında konsolide etmiş durumda. CHP’yi Kürt hareketi ile yakınlık kurmak nedeniyle “suçladı”. CHP’yi terörle yan yana koydu. Fakat, anayasa değişikliği için şimdi DEM Parti ile ortaklık içinde. Üstelik, aynı DEM Parti’nin seçilmiş belediyelerine kayyum atamış olan da yine aynı AKP. MHP, geçmişindeki her şeye rağmen AKP’nin kolları altında.
AKP, şu an için sadece CHP’yi kendi kolu kanadı altına alabilmiş değil. CHP, muhalefetin tek temsilcisi konumunda. CHP’nin özellikle 19 Mart sonrasındaki direnişinin arkasında seçim zaferi var. Üstelik, her tür siyasi içerikli hukuki engellemeye karşın.
Yargının içinde bulunduğu koşullara rağmen, hukukun üstünlüğü ilkesine, kültürüne sahip hiç kimse tamamlanmamış bir yargı sürecine dair fikir beyan etmemelidir. Ancak, bir varsayıma dayalı senaryo analizinde bulunulabilir.
Şaibelerin altından “bağımsız bir yargı süreci sonunda” gerçekten bir şaibenin olduğu sonucu çıksa dahi, sorumlu bir siyasetçi onca sosyal ve siyasal gelişmenin yaşanmasını bekler mi?
Halkın desteğiyle tarihi başarıya ulaşmış bir kadronun karşısına, bu kadar gecikmiş bir hamleyle çıkılır mı? Dürüstlük, ahlak ve siyasi akıl, ortada bir şüphe varsa, beklemeyi mi gerektirir, gerekeni zamanında yapmayı mı? Siyasette zamanlama, içerik kadar önemlidir, stratejiktir.
Ümidini kendisi nedeniyle yitirmiş kitlelerin duygularıyla ve düşünceleriyle böylesine rahat oynayabildikten sonra, yeniden parti başkanlığına oturabilecek bir kişi halktan destek alabilir mi, “liderlik” yapabilir mi? Hukukun “usul esastan üstündür” ilkesini Kılıçdaroğlu bilmiyor mu?
Kılıçdaroğlu, mademki şaibe olduğunu düşünüyordu, Özel’i tebrik etmek yerine neden 6 Kasım 2023 günü kurultaya itiraz edeceği hukuki süreci başlatmadı? Beklediği “doğru anın” amacı neydi?
Bu şartlar altında, dürüst, net ve zamanı doğru bir duruş sergilemeyerek, kurultayın üzerinden 1.5 yıldan fazla süre geçtikten sonra partiyi neredeyse “yok olma noktasına” getirecek bir adımın atılması hangi siyasi duruşla açıklanabilir?
CHP, olağanüstü kurultay yaptı. Şaibe iddiası altındaki kurultaydan sonra “gösterilemeyen liderlik” şimdi mi mümkün olmuştur? Dürüst ve seçmene saygı duyan bir siyasi mücadele, yeniden başkan olma isteği söz konusu ise, 21. Olağanüstü Kurultayı'nda aday olmayı gerektirmez miydi?
Gelinen nokta bir “Kılıçdaroğlu vakası” yaşıyor Türkiye. İktidar medyasını arkasına almış bir Kılıçdaroğlu. Erdoğan'a “CHP'nin başında bu beyefendi olduğu sürece ben de halimize hamd ediyorum. İşimiz kolay.” dedirten Kılıçdaroğlu.
Kılıçdaroğlu’nun hamlesi ile AKP, kanatları altına alamadığı CHP’yi tam olarak arzu ettiği noktaya sıkıştırabilecek bir fırsat yakalamıştır. Bu hamleyi fırsat bilerek, her yolu zorlayarak ve muhalif seçmenin psikolojisini de yorarak toplumun apolitik hale getirilmesi AKP’nin hedeflerindendir. 1980 darbesinden bugüne sağ iktidarların bu heveslerine hep tanıklık etmedik mi?
Şimdi Kılıçdaroğlu, tam olarak AKP’nin arzuladığı koşullara hizmet ediyor. AKP'nin CHP'yi her yöntemle yok etme planında AKP ile omuz omuza. CHP'yi AKP yargısına teslim etti.
Fakir demokrasisinden dahi süratle uzaklaşan Türkiye koşullarında bir “var olma” mücadelesi yaşanıyor.
Toplum siyasete duyarsızlaştıkça, “günün koşulları altında” iktidarın hareket alanı genişleyecektir. Kılıçdaroğlu başkanlığındaki CHP, bu geniş alanı AKP’ye sürekli sunmadı mı? Şimdi, tabuta son çiviyi çakmaya girişmek neden?
Siyasi ahlaksızlığa tahammül edilmemelidir. Siyasi ahlaksızlık, toplum iradesinin yok edilmesidir. Bilmediğimiz, kapalı kapılar ardında vuku bulmuş olaylar hakkında konuşamayız, değerlendirme yapamayız.
Türkiye, son derece zor bir noktaya sıkışmış durumda. “Ülkesini kaybettiğini” hisseden ve “hangi yöne evrildiğini” gayet iyi bilen kitleler “neden şimdi?” sorusunu soruyor. Şu da unutulmamalı ki bu toplum, “çalıyor ama iş yapıyor” mantığı ile de oy kullanır.
Bu çerçevede halk, tarafları teraziye koyuyor ve “hangi taraf daha az kötü” diye de düşünebiliyor. Endişe, kaygı, son umuda tutunma isteği kitleleri bu düşünce noktasına ittiriyor. Sosyolojik açıdan bakıldığında da, bu tutunma isteğinin tek temsil edilebildiği siyasi oluşum bugün için CHP'dir.
Neden kendi seçmeninin dahi sevmediği başkan? Kendi seçmeninin istemediği, AKP'den koparak siyaset yapmaya çalışan ne kadar parti varsa, hepsini TBMM'ye sokmuş kişi olduğu için. “Şu gün, şu saatte çok önemli açıklamalar yapacağım” deyip hiçbir içi dolu açıklama yapamamış olduğu ve kitleleri hayal kırıklıklarına sevk ettiği için. Mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılmasına gereken tepkiyi verememiş bir CHP başkanı olduğu için. Seçmene saygı mı bu?
Ahlaka uygun olmayan hiçbir şey savunulamaz. Bağımsız yargıya en fazla ihtiyaç hissedilen zamanlar yaşanıyor. Bir kısım seçmen kime güveneceğini bilemezken, girdiğini düşündüğü yolun çökmesinden rahatsız.
Kılıçdaroğlu, yine bildiğimiz gibi. Yönetemediği bir partiden giderken, şimdi o karışıklığı ülkenin geleceğine ihraç ediyor.
Türkiye, dağılmamış, parçalanmamış bir muhalefete şiddetle ihtiyaç duyuyor. Bu, sadece CHP ve sosyal gelişmeler CHP'yi de aşmış durumda. İnsanlar, ülkelerini terk ediyor, çocuklarını ülkeden gönderiyor.
Commentaires