top of page

Bir Bilim Gezgini: Alexander von Humboldt

Güncelleme tarihi: 17 Şub


Ölüme yakındır Simon Bolivar (1783-1830). Kolombiya’nın Magdalena nehrinde bir yolculuğa çıkar. Son yolculuğudur bu. Geçmişiyle hesaplaşır, yaşadığı hayatı düşünür. Aklının ve kalbinin süzgecinden geçirir yaşamını bu son yolculuğunda.


Labirentindeki General’de anlatır Gabriel Garcia Marquez (1927-2014) Simon Bolivar’ın Magdalena nehri üzerindeki yolculuğunu. Kolombiya’nın, Venezuela’nın, Ekvador’un, Peru’nun, Bolivya’nın bağımsızlık savaşını veren El Libertador’un romanlaştırılmış hikayesidir Marquez’in Labirentindeki General’i.


Bolivar’ın bağımsızlık fikri nereden çıkmıştır? Kimdir kendisine bu fikri ve cesareti veren?


Labirentindeki General’de, Alexander von Humboldt’a (1769-1859) fikir borcunu dile getirir Bolivar. Humboldt olmasa, bağımsızlık hareketine kalkışmamış olacağını söyler.


Varlıklı bir aileden gelmektedir Bolivar. Erken yaşta kaybetmiştir ebeveynini. Bağımsızlık savaşı başlatması beklenecek bir sosyal sınıftan gelmemektedir ama Güney Amerika’nın tarihinin akışını değiştirmiştir.


Humboldt kimdir? Bir özgürlük savaşçısı mı? Prusya’nın işçi sınıfından gelen bir hak kavgacısı mı? Hayır. Humboldt bir doğa bilimcisidir.


Bolivar ile bağlantısı neydi ve neden Marquez’in Labirentindeki General’de atıfta bulunma gereği hissedeceği kadar önemliydi?


Göttingen Üniversitesi’nde eğitim görür Alexander von Humboldt. Göttingen, önemli ölçüde Immanuel Kant’ın (1724-1804) etkisi altındadır. Johann Friedrich Blumenbach (1752-1840), Eberhard August Wilhelm von Zimmermann (1743-1815), Gottfried Reinhold Treviranus (1776-1837) gibi hocalar Kant’tan etkilenmişlerdir. Göttingen, 1700’lerin sonlarında Avrupa’da bilimin parladığı şehirlerden biridir.

ree

 

Kant, fiziksel coğrafya derslerinde İsveçli doğa bilimcisi Carl Linnaeus (1707-1778) tarafından geliştirilmiş olan doğayı sınıflandırma sistematiğine karşı çıkar. Kant, Dünya’nın birbiriyle bağlantılı farklı özelliklere sahip bölgelerden oluştuğunu ama bu bölgelerin birbiriyle bağlantılarının uyumlu bir bütün oluşturduğunu anlatır. Bu bütün, kutsal bir organizasyondur. Bütünü oluşturan organizasyon, organizmalar üzerinde karşılıklı bir etkileşim yaratmaktadır. Göttingen, Kant’ın bu görüşlerini benimser.

 

Humboldt, özellikle Blumenbach’ın altında çalışıyor ve Kant’ın felsefi temellerini attığı Göttingen’in her noktasında bilim ve entelektüellik esen havasından etkileniyordu. Aristokrat bir aileden gelen Humboldt, aldığı özel eğitimi önemli ölçüde deneysel doğa felsefesi ve Kant fiziği uzmanı Marcus Herz’e (1747-1803) borçluydu. Bir anlamda Humboldt, Göttingen’den önce Kant’la yoğurulmuştu.

ree

 

Humboldt, Göttingen’de Georg Adam Forster (1754-94) ile tanıştı. Forster, Kaptan James Cook’un (1728-79) üç bilimsel araştırma seyahatlerinden ikincisine babası Johann Reinhold Forster (1729-98) ile katılan kişiydi.

 

Kaptan Cook’un 1768-1780 arasındaki seyahatleri Humboldt’ta bilimsel keşif merakı uyandırdı. Kaptan Cook, “Endeavour” adlı gemi ile ilk bilimsel keşif gezisinde Tahiti’ye giderek Venüs gezegeninin Güneş’in önünden geçişini izlemeyi amaçlamıştı. Kaptan Cook ile geziden sonra Johann Reinhold Forster, “Observations Made During a Voyage Round the World” adlı eseri yazmıştı. Forster, eserde okyanus akıntıları, resifler, volkanlar üzerine anlatımlarda bulunmuştu. Gökyüzünün farklı şekillerinin, farklı iklimlerin, farklı rüzgar türlerinin farklı bitki türleri üzerindeki etkilerini anlatıyordu. Forster’in anlattığı bölgesel farklılıklar Kant’ın anlatımlarıyla örtüşüyordu.


Georg Adam Forster ile tanışmasından sonra öğrendikleri, eğitiminin temelinde yer alan Kant ve Kaptan Cook’un gezilerinin üzerinde bıraktığı etkiler Humboldt’un bilimsel amaçlı seyahat arzusunu artırıyordu.


Georg Adam Forster de babası Johann Reinhold Forster gibi bir eser yayınlamıştı. “Voyage Round the World on the Resolution” adlı eserde, babasının eserinde olduğu kadar detaylı ve sistematik bilimsel bulgular anlatılmıyordu. Ancak, seyahate ilişkin anlatımda estetik bir hassasiyet ve çok geniş alana yayılan bir bilimsel merak bulunuyordu. Humboldt, bir doğa felsefecisi olarak, gelişiminde “bilimsel seyahat sanatını” keşfetti. Humboldt-Forster dostluğu, 1790’da Almanya’dan Fransa ve İngiltere’ye uzanan bir geziyle başka bir boyut kazandı. Humboldt, Kaptan Cook’un ilk gezisinde kendisine eşlik eden Joseph Bank (1743-1820) ile de Londra’da tanıştı.


Humboldt ve Forster’in gezisi, Forster’in “Ansichten von Niederrhein von Brabant, Flandern, Holand, England und Frankreich” adlı eseriyle anlatım buldu. Eser, edebi anlamda dönemin romantikleri ve Johann Wolfgang von Goethe (1749-1832) ve Friedrich Schiller (1759-1805) tarafından da övgüyle karşılandı. Bilimsel bulgularla estetiğin üst düzeyde harmanlandığı bir eser çıkmıştı ortaya.


Humboldt, 1791’de Freiberg’te madencilik üzerine bir eğitim aldı. 1792’de ise, maden denetçisi olarak Prusya’da görev yaptı. Bu görevdeki çalışmaları ve öğrendikleri, gelecekteki çalışmalarına büyük katkılar sundu. Denetçilikten 1797’de ayrıldı.

 

Humboldt, doğadaki objelerin tanımlanmasıyla doğa tarihi arasındaki ayrımı Kant geleneğinde sürdürdü. Doğaya “bir bütün olarak” baktı ve doğadaki objelerin “birbirleriyle etkileşimini” bir bütün olarak değerlendirdi.


Bilimsel seyahatle ilgili olarak Humboldt’u etkileyen bir başka isim Louis Antoine de Bougainville (1729-1811) oldu. Humboldt’un doğduğu yıl, Dünya’nın çevresini dolaşan ilk Fransız idi Baougainville. “Voyage autour du monde” ile bulgularını bir esere dönüştürmüştü. Humboldt, Paris’ten Madrid’e gitmeden önce, Paris’te tanımıştı Bougainville’i.


Fransız hükümeti, yeni bir araştırma gezisi planlıyordu ve geziye Humboldt da davet edilmişti. Finansal engeller nedeniyle gezi ertelendi. Bunun üzerine Humboldt, kişisel maddi olanaklarını kullanarak Afrika’ya bir gezi planlamaya karar verdi. Yol arkadaşı Aime Bonpland (1773-1858) ile Paris’ten Madrid’e altı haftada seyahat ettiler. Bu seyahatin sonu, Humboldt ve Bonpland’ın hayatına yöne verdi.

 

Madrid’e vardıklarında, Humboldt büyük bir ilgi ile karşılandı. İspanya kralı, Humboldt’un bilimsel keşif gezisinden haberdar edildi. İspanyollar, Güney Amerika’da işgal ettikleri topraklarda ekonomik değer ifade eden doğal zenginliklerin peşindeydiler. Humboldt, bu amaç için çok uygun biriydi. Bunun üzerine kendisine, o güne kadar hiçbir yabancıya verilmemiş haklarla donatılmış bir pasaport verildi. Böylece, Humboldt’un Afrika rotası Güney Amerika’ya çevrildi.


İspanya’nın verdiği yetkilerle Humboldt, hükümet yetkililerinden her kolaylığı görecek, her tür yardımı alacaktı. Ancak, bu gezi hiç de İspanyollar’ın beklediği gibi olmayacaktı.


Humbold ve Bopland, 5 Haziran 1799 günü Güney Amerika’ya doğru yola çıktılar. Serüven, 1804 yılında son buldu. Yanlarına kitaplar ve not defterleri yanında çok sayıda ölçüm aleti aldılar. Güney Amerika’daki ilk varış noktaları Venezuela’da Cumana oldu.


Humbold ve Bopland, beş yıl boyunca kıtada ölçümler yaptılar. İklim, bitki örtüsü, hayvan türleri üzerine gözlemlerde bulundular. Doğayı, bilim yoluyla anlamaya, keşfetmeye, tanımlamaya, tasnif etmeye çalışırken, insan toplulukları üzerinde de gözlemlerde bulundular.


Yeni kıta, yeniden keşfediliyordu. İlk keşif coğrafi idi. Şimdi, keşfin ikinci aşamasında bilim vardı.

ree

Humboldt Forum, Berlin (Fotoğraf: Arda Tunca)


Humboldt, ilki 1807’de yayınlanan otuz ciltlik bilimsel keşif sonuçlarını bilimin hizmetine sundu. Salt bilimsel olmayan, bir gezi kitabı olarak da düşünülebilecek bir başka eseri de ayrıca yayınladı. Bu eserin adı, “Relation historique du Voyage aux Régions équinoxiales du Nouveau Continent” idi. Eser, üç cilt halinde 1814-25 arasında yayınlandı. Dördüncü cilt ise, yazıldı ama hiç yayınlanmadı. Salt bilimsel olan eserlerin yayınlanmasına devam edildi.


Bilimsel amaçlı geziler çağında, Humboldt’u etkileyen önemli isimlerden biri Fransız matematikçi Charles-Marie de la Condamine (1701-74) idi. La Condamine, 1735’te Academie Royale des Sciences organizasyonunda Güney Amerika seyahatine çıkmıştı. Amaç, Isaac Newton’un (1642-1727) hipotezlerini test etmekti. La Condamine, çalışmalarını bir eserle anlatmıştı: “Relation abrégée d’un Voyage fait dans l’intérieur de l’Amérique méridionale”.


Humboldt’un bir gezi ve anı eseri olarak yorumlanabilecek “Personal Narrative of A Journey to the Equinoctial Regions of the New Continent” adlı eseri Georg Forster’ın anlatımlarının etkisi altındadır. Eser, öylesine ilgi çekici betimlemelerle doludur ki bazı bölümlerde edebi bir eserin okunduğu dahi hissedilebilir.

ree

Fotoğraf: Arda Tunca


Güney Amerika’daki bilimsel bulgular 19. y.y.’nin çok sayıda bilim insanına muazzam bir hazine sundu. Humboldt, bir bilim gezgini idi. Gezilerle elde ettiği bilgiler, başka bilim insanlarına gözlemlere dayalı bir bilgi hazinesi sunmak gibi önemli bir hizmeti yerine getirdi. Gezileri ve gezilerle elde ettiği bilimsel bulguları anlatmaktan teorik çalışmalara yeteri kadar vakit ayıramadı. Ancak, kendisinden sonra teori geliştirmeye yönelen bilim insanlarına elde edilmesi çok zor bir kaynak sundu. Bu nedenle, kendi teorik bilgisi bulgularının başka bilim insanları tarafından teoriler geliştirilmesi amacıyla kullanılması ile kısa sayılacak bir süre sonra güncelliğini yitirdi.


Hayatını bilimsel keşiflere adayan bir bilim insanının kişisel maddi kaynaklarını kullanarak ortaya koydukları 19. y.y.’nin bilim dünyasının bir anda veriminin artmasını sağlamıştı. Sadece teorik çalışmalar değil, bilimsel ölçüm yapan araç ve gereçlerin teknolojisinin geliştirilmesi gereği konusunda da Humboldt bilimin gözlerini açmıştı.


Güney Amerika gezisi sonrasında Humboldt, Paris’e gitti. Avrupa’da bilim, Fransa’da parlıyordu. Society of Arcueil’de, Pierre-Simon Laplace (1749-1827), Claude-Louis Berthollet (1748-1822), Joseph-Louis Gay-Lussac (1778-1850) gibi isimlerle bir hayli aktifti. Paris’teki bilimsel çalışmalar, İngiltere’de Charles Lyell (1797-1875), Sir Joseph Dalton Hooker (1817-1911) gibi isimlerin dikkatini çekmekteydi. Charles Darwin (1809-82), “Personal Narrative” kitabının bazı bölümlerini adeta ezberlemişti ve Humboldt’tan öğrendiklerinden dolayı Kanarya Adaları’na seyahat etmek istiyordu.


1827’de Berlin’e dönen Humboldt, Berlin Üniversitesi’nde de çok sayıda araştırmacıya ilham kaynağı oldu. Bunlardan biri, Franz Julius Ferdinand Meyen (1804-40) idi. Meyen, Humboldt ile çalıştı. Kendisinden o kadar çok şey öğrendi ve etkilendi ki edindiği bilgilerle Meyen de 1830-32 arasında Güney Amerika’ya gitti ve “Outlines of the Geography of Plants” adlı eserini yazdı. Meyen örneği, Humboldt’un katkılarının neden kısa bir süre sonra kendi teorik bilgisinin güncelliğini yitirdiğinin bir ispatıdır. Farklı doğa bilimleri disiplinlerindeki araştırmacı Humboldt’un muazzam katkısını kullanarak teori üretmekte ve bilimi kendi alanlarında ileri götürmekteydi.

ree

Humboldt Üniversitesi, Berlin (Fotoğraf: Arda Tunca)


Doğa bilimleriyle ilgilenenler, Humboldt’tan çok etkilendiler ama doğa bilimleriyle ilgisi olmayan isimler de vardı Humboldt’tan etkilenenler arasında. Honore de Balzac (1799-1850), Victor Hugo (1802-85), François-Rene de Chateaubriand (1768-1848), Gerard de Nerval (1808-55), Gustave Flaubert (1821-80) gibi edebiyatın devleri de Humboldt’un etkisi altında kaldı. “Personal Narrative” adlı eserin doğa betimlemeleriydi edebiyatçıların etkilendikleri.


Eserin bazı bölümlerindeki derin bilimsel ifadeleri bir kenara koyacak olursak, betimlemelerin verdiği edebi hazzı ifade etmek hiç kolay değil. Humboldt’un betimlemeleri öylesine estetik detaylara sahip ki ressamların hayal güçlerini de hareketlendirmiş.  Frederik Edwin Church (1826-1900), George Catlin (1796-1872), Humboldt’un eserini okuduktan sonra Güney Amerika’ya giden ressamlar arasında yer alıyor.


Filozof ve şair Ralph Waldo Emerson (1803-82), Humboldt’un eserini “bilim ansiklopedisi” olarak nitelendirdi. Lord Byron (1788-1824), Don Juan adlı eserinde Humboldt’a özel yer verdi.


Humboldt’a göre bilim, doğanın bütünlüğünün harmonisini ortaya çıkarmaktı. Bilime, böylesine sanatsal ve duygusal bakabiliyordu. Kardeşi Wilhelm von Humboldt’a (1767-1835) 1829’da yazdığı bir mektupta doğaya dair şöyle bir betimleme yapıyordu: “Doğanın, ıstırap içindeki bir zihni yatıştırıcı etkisi olabilir; mavi bir gökyüzü, göl suyunun parlayan yüzeyi, ağaçların yeşil yaprakları tesellin olabilir. Böyle bir ortamda, insanın kendi varoluşunun gerçekliğini bile unutması mümkündür. Duygularımıza ve düşüncelerimize kanat takar”.

ree

Humboldt Forum, Berlin (Fotoğraf: Arda Tunca)


Fransız Devrimi’nin etkisi altındaydı Humboldt. Devrimci, rasyonel, materialist ve ateistti. Kölelik karşıtı görüşleriyle, Güney Amerika’da gördüklerine zaman zaman isyan ettiği olmuştu. Fransız şair Alphonse de Lamartine (1790-1869), şu cümle ile anlatıyordu Humboldt’u: “Tanrı’nın adını O’nun eserlerinde bulamazsınız. Çünkü Humboldt, Tanrı’nın varlığını alenen inkâr etmeye cesaret edemeyen, ancak bu konuda sessiz kalan bilimsel materyalistlerdendi”.



Jena kadar etkili bir unsur, Jean-Jacques Rousseau (1712-78) olmuştu. Rousseau’nun 1755 tarihli “Discours sur l'origine et les fondements de l'inégalité parmi les hommes” adlı eserinden Humboldt, “doğal eşitlik” kavramını öğreniyordu. Diğer yandan, “insan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur” cümlesini okuduğu “Du contrat social” köleliğe karşı duruşunu etkiliyordu.


Bilim, bir bütün. Doğanın bütünlüğünü anlatan Humboldt’un anlattığı gibi bir bütün. İnsan doğadan etkileniyor, doğayı etkiliyor. Coğrafyanın, iklimin sosyal yaşam üzerindeki etkileri büyük. Doğa bilimleriyle sosyal bilimler bir anlamda iç içe. Humboldt, doğayı anlatırken, edebiyattan resime, sosyal yaşamdan siyaset felsefesine kadar her yere dokunuyor. Arkada duran Kant’ı hiç unutmadan.

1 commentaire


Yasemin Aksoy
Yasemin Aksoy
10 févr.

Bugün Göttingen Üniversitesiyle dalga geçenlerin arasında yaşarken çöldeki serap gibi geldi yazınız teşekkürler

J'aime

© 2025 by Arda Tunca

bottom of page