top of page

Taşların Ruhunda Bir Tarih: Bodrum Kalesi

Ege’nin masmavi sularının kıyısında, zamanın yavaş aktığı bir yarımadadır Bodrum.


Bodrum Kalesi, bu yarımadanın simgesi olmuş, Batı ile Doğu’nun, Orta Çağ ile modern çağın kesiştiği tarihi aydınlatmıştır.


Bodrum Kalesi’nin temelleri 1406 yılında atılmış, St. Jean Şövalyeleri tarafından 15. yüzyıl boyunca farklı uluslara ait kulelerin eklenmesiyle genişletilmiştir. 1522’ye kadar süren inşa ve güçlendirme süreci sonunda bugünkü görkemli biçimini almıştır.


Kudüslü Aziz Yuhanna’nın Hastane Tarikatı (Ordo Hospitalis Sancti Ioannis Hierosolymitani) veya Rodos Şövalyeleri olarak anılan St. Jean Şövalyeleri 11. yüzyılda Kudüs’te ortaya çıkmışlardır. Başlangıçta, Kudüs ve çevresindeki kutsal mekânlara giden Hıristiyan hacılara (pilgrims) tıbbi yardım, konaklama ve koruma sağlamak amacıyla örgütlenmiş bir kardeşlik topluluğuydular. Haçlı Seferleri sonrasında, askeri bir kimliğe bürünmüşlerdir. Merkezi önce Kudüs’te, sonra Rodos’ta ve ardından Malta’da bulunan bu tarikat, Hıristiyan dünyasının doğu sınırlarını Müslümanlara karşı savunmakla görevliydiler.


Bodrum Kalesi (Fotoğraf: Arda Tunca)
Bodrum Kalesi (Fotoğraf: Arda Tunca)

St. Jean Şövalyeleri, kendilerini sadece savaşçı değil, Tanrı’nın hizmetkârı ve hastaların koruyucusu olarak da tanımlıyorlardı. Monastik (manastır kökenli) bir düzene tabiydiler. Tarikatın üyeleri, manastır yemini etmiş din adamları kabul ediliyordu. İtaat, yoksulluk ve bekâret yeminleri ile beraber, dua düzenine bağlı yaşarlardı. Her üye, günde belirli sayıda kutsal saatler dualarını okumak zorundaydı. Kale içinde yapılan şapel ve kutsal alanlar, sadece ibadet değil, savaş öncesi ve sonrası toplu dua mekânıydı.


Bodrum Kalesi/Şapel ve Cami (Fotoğraf: Arda Tunca)
Bodrum Kalesi/Şapel ve Cami (Fotoğraf: Arda Tunca)

St. Jean Şövalyeleri Rodos’un güvenliğini sağlamak için Ege kıyısında bir dizi kale kurdular. Bodrum Kalesi, bu savunma hattının en önemli noktalarındandı. Kale, şövalyelerin Rodos’taki ana üssüne yakınlığı sayesinde hem bir askeri karakol, hem de bir sığınaktı.


Antik Taşların Kalede Reenkarnasyonu: Halikarnas Mozolesi


Kalenin inşasında kullanılan taşların büyük bölümü, antik dünyanın yedi harikasından biri olan Halikarnas Mozolesi’nden alınmıştır.


Mozole, MÖ 4. yüzyılda, dönemin güçlü yerel yöneticisi ve Pers İmparatorluğu’na bağlı Karya Satrapı Mausolos için inşa edilmiş anıtsal bir mezardır. Satrap, Pers yönetim sisteminde bir eyalet valisidir. Mausolos, Karya bölgesinde yalnızca bir vali değil, adeta bağımsız bir hükümdar gibi davranmış, Halikarnassos’u (Bodrum) görkemli bir başkent hâline getirmiştir.


Halikarnas Mozolesi (Fotoğraf: Arda Tunca)
Halikarnas Mozolesi (Fotoğraf: Arda Tunca)

Eşi ve kız kardeşi Artemisia II, Mausolos’un ölümünden sonra O’nun anısına bu anıt mezarı yaptırmıştır. Yapı, dönemin en ünlü mimarları Satyros ve Pythius tarafından tasarlanmış, heykelleri ise Yunan sanatının önde gelen ustaları Skopas, Bryaxis, Timotheos ve Leochares tarafından yapılmıştır.


Mozole, mermer sütunları, kabartmaları ve üzerinde yükselen dört atlı heykeliyle hem Yunan, hem de Mısır mimarisinin unsurlarını birleştiriyordu. Bu görkem, yapıyı antik dünyanın yedi harikasından biri yapmıştır.


Halikarnas Mozolesi Maketi (Fotoğraf: Arda Tunca)
Halikarnas Mozolesi Maketi (Fotoğraf: Arda Tunca)

“Mozole” sözcüğü, Mausolos’un adından türemiştir. Zamanla bu ad, yalnızca O’na ait bir yapının değil, tüm anıtsal mezarların genel adı hâline gelmiştir.


Günümüzde, mozolenin kalıntılarından yalnızca temeller ve taş kaideler Bodrum’da görülebilmektedir. Halikarnas Mozolesi, 19. yüzyılda, Osmanlı topraklarında yürütülen erken arkeolojik kazılar ile bulunmuştur.


Sir Charles Thomas Newton, 1856–1858 yılları arasında British Museum adına kazılar yürütmüş, Sultan Abdülmecid’in saltanatındaki (1839–1861) Osmanlı hükümetinden aldığı özel izinle bulunan heykel ve kabartmaları Londra’ya taşımıştır. Eserler, Kraliyet Donanması’na ait gemilerle İngiltere’ye götürülmüş ve British Museum’un “Mausoleum Room” bölümünde sergilenmiştir.


Sultan Abdülmecid, Batı sanatını sarayına taşırken, Halikarnas Mozolesi’nin eserlerinin İngiltere’ye gitmesine izin verdi. 19. yüzyıl Osmanlı'sı için “medeniyet” Batı’yla iş birliği yapmaktı, “mirası korumak” değil. Bu karar, kültürel bir kayıpla beraber, dönemin modernleşme anlayışını yansıtmaktadır.


O dönemde, antik eserlerin ihracatına yasal kısıtlama getiren bir yasa henüz mevcut değildi. Âsâr-ı Atîka Nizamnâmesi 1869’da yürürlüğe girmiştir. Newton’un eserleri Londra’ya taşıması hukuken izinli, ancak kültürel açıdan tartışmalıdır.


Yapının mermer bloklarının bir kısmı, 15. yüzyılda, St. Jean Şövalyeleri tarafından Bodrum Kalesi’nin surlarında kullanılmıştır. Bu nedenle, kalenin duvarlarında antik dönem taş işçiliğinin izlerini görmek mümkündür.


Bodrum Kalesi (Fotoğraf: Arda Tunca)
Bodrum Kalesi (Fotoğraf: Arda Tunca)

Bodrum Kalesi’nin taşları antik dünyadan Orta Çağ’a uzanan mimari bir hafızanın parçalarıdır.


Kalenin İçindeki Avrupa


St. Jean Tarikatı çok uluslu bir yapıya sahipti. Tarikat içinde her “langue” (dil ya da millî birlik), kendi ülkesini temsil ederdi ve kale savunmasının belirli kule ya da sur bölümünü korumakla yükümlüydü. Bu nedenle, Bodrum Kalesi’nde her ulus kendi kulesini inşa etti.


Bodrum Kalesi/Şövalyelerin Birlik Armaları (Fotoğraf: Arda Tunca)
Bodrum Kalesi/Şövalyelerin Birlik Armaları (Fotoğraf: Arda Tunca)

Fransız Kulesi, kalenin en yüksek noktasına yerleştirilerek yönetim merkezi işlevi gördü. İngiliz Kulesi, topçu savunmasıyla öne çıktı. Cephesinde, Aziz George’un (St. George) kabartması yer aldı. Aziz George, Hıristiyanlık geleneğinde kötülüğün simgesi ejderhayı mızrağıyla öldüren bir şövalye aziz olarak anılır. Bu figür, yalnızca dini bir sembol değil, adalet, cesaret ve inancın zalim güce karşı zaferini de temsil eder. St. Jean Tarikatı’nın savaşçı–dini kimliğini somutlaştıran bir ifadedir. İtalyan Kulesi, giriş kapısını koruyan bir konumdaydı. Alman Kulesi, kuzey duvarlarını savunuyordu. Yılanlı Kule olarak adlandırılan İspanyol Kulesi, iç avludaki sembolik yılan kabartmasıyla dikkat çekiyordu.


Bodrum Kalesi (Fotoğraf: Arda Tunca)
Bodrum Kalesi (Fotoğraf: Arda Tunca)

Her kule, kendi ulusunun mimari tarzını ve sembollerini taşıyordu. Kale, adeta taştan bir Avrupa temsili idi.


Bodrum Kalesi’nin inşa edildiği dönem, Avrupa’da şövalyeliğin askeri gücünü yitirdiği ama ideolojik prestijini koruduğu bir zamandı. Feodal düzenin çözülmesi ve ateşli silahların savaşlarda belirleyici hâle gelmesiyle şövalyelik Batı Avrupa’da geri çekilirken, St. Jean Şövalyeleri gibi dini–askeri tarikatlar bu geleneği Doğu Akdeniz’de canlı tutuyordu.


Rodos ve Bodrum’daki kaleler, Avrupa’nın çöküşe geçen şövalyelik idealinin Akdeniz’deki son sahneleriydi. Bu nedenle Bodrum Kalesi, yalnızca askeri bir yapı değil, bir inanç, onur ve kimlik manifestosuydu. Kulelerdeki armalar, Aziz George kabartmaları ve Gotik üsluptaki şapel, şövalyeliğin savaş alanlarından çekildiği bir dönemde, şövalyeliğin ruhunu taşlara kazıyan birer simgeydi. Bu yönüyle Bodrum Kalesi, Avrupa’da sönmekte olan bir ideali, Anadolu kıyılarında taş ve dua ile canlandıran bir mekân olmuştur.


St. Jean Şövalyeleri (Rodos ve Malta Şövalyeleri), İnebahtı Deniz Savaşı’nda (Lepanto, 1571) çarpışmışlardır. Bu savaş, Osmanlı donanmasının Kıbrıs’ı fethinden sonra Akdeniz’de, Papa V. Pius’un kurduğu Kutsal İttifak ile karşı karşıya geldiği büyük bir deniz muharebesiydi. İttifak ordusu, İspanya, Venedik, Papalık Devleti, Malta (St. Jean Şövalyeleri) ve Ceneviz kuvvetlerinden oluşuyordu. Osmanlı donanması ağır bir yenilgiye uğradı ve yenilmezlik efsanesi yıkıldı. Savaş, Osmanlı’nın duraklama döneminin de habercisiydi.


Miguel de Cervantes, o dönemde İspanya Kraliyet Donanması’nda bir deniz piyadesiydi ve İnebahtı Savaşı’nda yer aldı. Savaşta, sol eline top güllesi isabet ettiği için sakat kaldı. Bu nedenle, kendisine “el manco de Lepanto” (Lepanto’nun sakat eli) denmiştir. Cervantes, Don Kişot’ta şövalyelik kurumunu alaya alırken, şövalyeliğin çöküşüne tanıklık etmiş biriydi. 1571’de, bir yanda St. Jean Şövalyeleri Avrupa’nın son kahraman şövalyeleri olarak Osmanlı’ya karşı savaşıyor, diğer yanda Cervantes, şövalye idealinin sonuna gelindiğini anlatacak romanını aklında şekillendiriyordu.


Bodrum Kalesi, temsil ettiği şövalyelik mirasının kültürel doruğu ve aynı zamanda da entelektüel sonudur.


Şapelden Camiye Duaların Kalesi


Şövalyeler döneminde, kalenin merkezine küçük bir şapel inşa edildi. Yapı, 15. yüzyılın ilk yarısında, kalenin tamamlanma sürecinde (yaklaşık 1412–1437 yılları) inşa edildiği tahmin edilmektedir. Gotik üslupta tasarlanan şapel, Hıristiyanlığın ilk havarilerinden biri olan Aziz Peter’e (St. Peter) adanmıştı. Aziz Peter, Katolik geleneğinde ilk papa kabul edilir ve kilisenin sembolik kurucusudur. Bu nedenle, kale tarih boyunca “Castle of St. Peter” adıyla da anılmıştır.


Bodrum Kalesi/Şapel ve Cami (Fotoğraf: Arda Tunca)
Bodrum Kalesi/Şapel ve Cami (Fotoğraf: Arda Tunca)

Osmanlı’nın fethinden sonra (1523) şapel, bir camiye dönüştürüldü. Yapıya bir minare eklendi. Kale, kültürel kimliğini değiştirerek yaşamaya devam etti.


Osmanlı Saldırıları ve Şövalyelerin Savunması


Bodrum Kalesi, 15. ve 16. yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun Ege ve Doğu Akdeniz hâkimiyeti politikası çerçevesinde stratejik bir hedef hâline geldi. Osmanlıların bölgedeki amacı, St. Jean Şövalyeleri’nin Rodos merkezli deniz gücünü etkisiz kılmak ve ticaret yollarının güvenliğini sağlamaktı.


Bodrum Kalesi Topları (Fotoğraf: Arda Tunca)
Bodrum Kalesi Topları (Fotoğraf: Arda Tunca)

Fatih Sultan Mehmed döneminde (1451–1481) Osmanlıların Bodrum Kalesi’ni ilk kez hedef almaları, 1470’lerin sonlarına rastlar. Fatih, Ege’de Venedik Cumhuriyeti ve Rodos Şövalyeleri ile rekabet halindeydi. 1479–1480 yıllarında, Fatih’in Rodos seferi hazırlıkları sırasında Bodrum, Osmanlı donanmasının saldırısına uğradı. Kale, denizden top ateşine tutuldu. Ancak, şövalyelerin askeri kabiliyetleri ve sur kalınlığı nedeniyle saldırı başarısız oldu.


1480’deki Rodos Kuşatması sırasında Osmanlı kuvvetleri Rodos’a yöneldiğinde, Bodrum Kalesi Rodos’a ikmal ve haberleşme desteği sağlayan önemli bir ileri karakol olarak görev yaptı. Fatih’in son seferi de başarısızlıkla sonuçlandı. Osmanlı kuvvetleri geri çekilirken şövalyeler kalelerini tahkim etti.


Fatih’ten sonra tahta geçen II. Bayezid (1481-1512), Fatih’in Ege politikalarını sürdürdü. 1499–1503 Osmanlı–Venedik Savaşları sırasında Rodos ve Bodrum şövalyeleri, Venedik donanmasıyla ittifak kurarak Osmanlı gemilerine saldırdı. Bunun üzerine, Osmanlı filosu Bodrum Kalesi’ni top ateşine tuttu. Ancak, tam ölçekli bir kuşatma yapılmadı. Şövalyeler, bu dönemde kalenin surlarını kalınlaştırmış, özellikle Fransız ve İngiliz kulelerini yeniden güçlendirmişlerdi.


Osmanlıların Bodrum Kalesi’ni ele geçirmesi, Rodos Seferi (1522) sırasında gerçekleşti. Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520-1566) donanması, Haziran 1522’de Rodos’u kuşattı. Altı ay süren şiddetli çatışmaların ardından, 20 Aralık 1522’de Rodos teslim oldu. Rodos’un düşmesiyle, Ege’deki diğer şövalye üsleri Kos (İstanköy), Leros ve Bodrum artık izole durumdaydı.


1523 yılının başlarında, Bodrum Kalesi’ndeki St. Jean garnizonu direnmenin anlamsız olduğunu anlayarak kaleyi Osmanlı kuvvetlerine savaşmadan teslim etti. Kale, bu teslimiyet sırasında önemli bir tahribat yaşamadı. Osmanlılar kaleyi koruyarak içine kendi garnizonlarını yerleştirdi ve şapeli camiye dönüştürdü. Kanuni döneminden sonra kale, Osmanlılar tarafından bir garnizon ve gümrük karakolu olarak kullanılmış, deniz yollarının denetiminde işlev görmüştür.


19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde, kale askeri işlevini tamamen yitirmişti. 1895 yılında, Bodrum Kalesi hapishaneye dönüştürüldü. Osmanlı’nın son döneminde, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde kaleler, güvenlik gerekçesiyle cezaevi olarak kullanılmaya başlanmıştı. Bodrum Kalesi de bunlardan biriydi.


Kale, yaklaşık 60 yıl boyunca (1895–1959) mahkûmları barındırdı. Arşiv belgeleri, burada asker firarilerinin, ağır cezalık suçluların, eşkıya faaliyetlerine karışan kişilerin ve bazı yerel muhaliflerin tutulduğunu göstermektedir. Kale, halk arasında “Kale Zindanı” adıyla anılmaya başlandı.


Mahkûmlar arasında zaman zaman sürgün edilen aydın ve memurlar da bulunuyordu. Bu noktada, önemli bir bilgiye işaret etmek gerekir. Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı), 1925’te, İstiklal Mahkemesi kararıyla Bodrum’a sürgün edilmiştir. Cevat Şakir, Bodrum Kalesi’nin mahkûmlarından biri değildi. Zorunlu ikamete tabi bir sürgündü. Ancak, sürgün yıllarında kalede tutulan mahkûmlarla sık sık temas etmiş, onların yaşam hikâyelerinden etkilenmiştir.


Sürgün sürecinde, Ege insanının direnci, doğa sevgisi ve özgürlük tutkusu Cevat Şakir’in eserlerine yansımıştır. “Aganta Burina Burinata”, “Ege Kıyılarından Denize Bırakılmış Bir Çiçek” ve “Mavi Sürgün” gibi yapıtlarında Bodrum Kalesi’ni hem bir mekân, hem de bir metafor olarak işlemiştir.


Kale, 1959’da hapishane işlevini yitirmiştir. Kısa bir süre jandarma deposu olarak kullanılmış, 1964’te Kültür Bakanlığı’na devredilmiştir. Restorasyonun ardından, 1966’da Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.


Bodrum Kalesi, I. Dünya Savaşı sırasında, özellikle 26 Mayıs 1915’te bir Fransız savaş gemisinin açtığı ateş sonucu önemli boyutta hasar görmüş, kalenin minaresi ve bazı kuleleri yıkılmıştır.


Sonsuzluğa Miras


Bodrum Kalesi, 2016'da UNESCO Geçici Dünya Mirası Listesi’ne alınmıştır. Listeye, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2016 tarihli başvurusu sonucunda dâhil edilmiştir. Yapı, küresel bir kültürel değerdir.


Bodrum Kalesi, antik dünyanın taşlarını, Orta Çağ’ın şövalyelerini, Osmanlı’nın izlerini tek bir yapıda birleştiren eşsiz bir mekândır.


Halikarnas Mozolesi
Halikarnas Mozolesi

Bodrum Kalesi, insanlık tarihinin medeniyetlere beşik olmuş bir bölümünün taşlara kazınmış bir özetidir.


Kulenin gölgesinde denizin sesini dinleyiniz. O ses, Homeros'un şarap renkli denizinden bir selamdır.


Kalenin duvarlarındaki taşlara zarafetle dokununuz. O dokunuş, Mousolos'tan bir armağandır.


Kulelerde gözlerinizi gezdiriniz. O bakışlar, Avrupa'nın her yerinden dalgalanan bir kültür mirasıdır.


Ve, kalenin içindeki her adımınızda, nefesinizi içinize çekiniz. Her nefes, Heredot'tur, karşı kıyıdan bu kıyıya el sallayan Hipokrat'tır, antik çağdan Orta Çağ'a uzanan serüvenlerdir, şapelden ve camiden yüzyıllar içinde yükselmiş yakarışlardır.


Kalenin dışına çıktığınızda, düşününüz. O düşünce, nelere sahip olduğunuzu anlatır. Sahip olduğunuz kültür zenginliğine sıkı sıkı sahip çıkmanız gerektiğini anlatan, omuzlarınıza yüklenen sorumluluktur, tarih bilincidir.


Yorumlar


© 2025 by Arda Tunca

bottom of page