top of page

Tehlikeli Bir Noktada mıyız?

Güncelleme tarihi: 16 Şub

Evet, tehlikeli bir noktadayız. Küreselleşme sürecinde toplumsal eşitsizlikler artarak yayıldı. Bugün, yükselen sağın sıklıkla iddia ettiği kavram "bürokratik elitizm". Küreselleşmeden faydalanamamış kesimlere çok cazip gelen bir kavram. Bu kavrama karşı duran ve "sizi kurtarmaya geldim" savına tutunan anlayışların iktidara gelişinde ya da oy oranlarını artırmalarında önemli rolü var bu kavramın.


Bugün, ana akım olarak nitelenen siyaset de, iktisat da bir çöküş yaşıyor. Bu noktaya kadar, tespitlere ben de itiraz edemiyorum. 1990'larda, ulus-devlet yok olacak diye çıkılan bir yolda ulus-devlet yok olmadığı gibi, küreselleşme sürecinin sonuna geldiğimiz günlerde güçlenme eğilimleri gösteriyor. Buraya kadar tepkileri anlıyorum. Fakat, yeni dönemde yerine ne konulacağı konusunda karşımıza büyük bir problem çıkıyor.


Ana akım olarak nitelenen siyaset ve iktisat insan odaklı, kapsayıcı, eşitlikçi, hukuk temelli bir yere gitmeliydi. Tersi oldu. Ancak bugünün yükselmekte olan yeni anlayışı da insan odaklı olmaktan uzak, ayrımcı, eşitlikçi olmayan, hukuk tanımaz bir yere evriliyor.


Bu noktada, sonuçları bende bir hayli şaşkınlık yaratan bir anketi paylaşmak isterim. Dünya Değerler Araştırması çalışmalarının 2005-2014 arasını kapsayan dönemine dair istatistikler şu sonucu ortaya koyuyor: giderek daha az sayıda insan demokrasi talep ediyor. Araştırmaları 1981’de Michigan Üniversitesi’nden Ronald Inglehart başlatıyor.


Çalışmaya göre, 1940’larda doğan Avrupalıların %60’ına yakını demokratik bir düzende yaşamanın vazgeçilmez olduğunu belirtiyor. Oran, ABD’deki aynı nesil için %60’ın biraz üstünde. 1980’lerde doğanlarda oran, Avrupa’da %45’e, ABD’de %30’a düşüyor.


Şimdi, sıkı durun. Yeni çağın çocuklarının zorlamaya ve sıkıntıya tahammül edemedikleri ve özgürlükçü oldukları yönünde genel bir kanı mevcut. Dünya Değerler Araştırması, 2011’de çalışmalarını yeniliyor. Y kuşağına yöneliyor. Y kuşağı, 2011’de 20’li yaşlarının başlarında ya da biraz altında. Bu genç insanların ABD’deki %24’ü bir ülkenin yönetilmesi için demorasiyi “kötü” ya da “çok kötü” olarak görüyorlar. Bu insanlar, bugün 35 yaş civarındalar. Bu nesil, küreselleşme sürecinden olumsuz etkilenmiş bir nesil. Ayrıca, verinin daha anlamlı hale gelebilmesi için gelişmiş ülkelerin orta sınıflarının küreselleşmeden faydalanamamış olduklarının altı çizilmeli. Küreselleşme, büyük ölçüde Asya ülkelerinin orta sınıflarının faydalandığı bir süreç oldu.


"Kurtarıcı olma" iddiasıyla iktidara gelenler ya da gelmeye çalışanlar insan odaklı, kapsayıcı, eşitlikçi, hukuk temelli yaklaşımlara sahip oldukları iddiasındalar. Bu iddialarının altını dolduracak işleri de yapmaya girişiyorlar. Elon Musk’ın başında olduğu DOGE (Department of Government Efficiency), bunun bir örneği. Vergilerin topluma faydası olmayan işlere harcandığını iddia ediyorlar. Bu, bir ölçüde doğru da olsa, uygulama usullerinde hukuksuzluk var.


Hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı ilkesi gibi kavramlar kendisini dezavantajlı hisseden halk kitlelerinin öncelik verdikleri kavramlar değil. Haksızlığa itiraz edildiği ve kendi haklarının savunulduğu düşüncesine kapıldıkları andan itibaren kurtarıcılara tutunuyorlar. Diğer bir ifadeyle, toplumların dezavantajlı ve eğitim düzeyi düşük kesimleri bu kurtarıcıların peşlerinden gidebiliyorlar. 1990'ların "yönetemeyen ve ahlaki olarak çökmüş demokrasi" olarak nitelenen koşullarından sonra Türkiye'de iktidara gelen AKP ile Trump'ın iktidarı ve geçtiğimiz günlerde Madrid'te toplanan Avrupalı aşırı sağ parti liderlerinin yapmaya çalıştıklarının 2002 sonrasında Türkiye'de yaşananlarla niteliksel olarak büyük benzerlikleri bulunuyor.


Kurtarıcı rolünün ilerleyen aşamaları tehlikeli. Bu tehlikeyi görmek için Trump'ın ve diğer kurtarıcı iddiasındaki siyasi ve iktisadi anlayışların geçmişteki söylemlerine ve neler yaptıklarına bakmak gerekiyor. Kurtarıcı olma iddiasındakiler kişisel tecrübelerini siyasi söylemlerine dahil ederek dezavantajlı halk kitleleriyle bir kader ortaklığı kurduklarını anlatıyorlar.


Toplumlar başta fark etmiyorlar ama kurtarıcı rolü ile iktidara gelenlerin şöyle ortak özellikleri bulunuyor:


  • Sermaye ve medya gücünü kullanarak sürekli propaganda ile halkla kader ortaklığı yapıldığı imajını devam ettirmek.

  • Gücün elitlerden alınıp halka veriliyor olduğunu iddia etmek.

  • Çapraz denetim mekanizmalarında yer alan unsurları (hakimler, savcılar, devletin denetim mekanizmalarında yer alan kamu görevlileri) yok etmeye girişmek.

  • Gerektiğinde, anayasayı çiğnemeyi dahi düşünebilmek.

  • Ülkeye, hukuka, anayasaya bağlı insanlar yerine, lidere bağlı ve aile üyeleri de dahil sadakat sahibi insanları iktidar oluşumunun içinde tutmak.

  • Kurumları yok etmek.

  • Medyayı kontrol etmek.

  • Sürekli olarak "milli güvenlik" unsurunu kullanarak halkı kendine bağlı tutmaya çalışmak.


Bugün, ABD'de de bunlar yaşanmıyor mu?


Bugün olanları eleştirmemiz, geçmiştekilerin hatalarını görmediğimiz anlamına hiç gelmiyor. Küresel düzeyde, bugünü eleştirdiğimiz kadar geçmişi de eleştiriyoruz. Tam olarak Türkiye'de olduğu gibi. Bugün ABD'de yaşananların nedeni Trump gibi gözükse de, Trump da bir sonuç. Geçmişten gelen hataların bir sonucu. Aynı AKP gibi.


Bürokratik elitizme karşı gelenler, kendi elitlerini yaratıyorlar.

Yorumlar


© 2025 by Arda Tunca

bottom of page