top of page

Türkiye: Reel Ekonominin Kırılgan Anatomisi

Türkiye ekonomisi üretimde, istihdamda ve kamu maliyesinde çok boyutlu bir kırılganlık sergiliyor. Bu kırılganlıklar sadece ekonomik göstergelerle sınırlı değil. İktidarın sürekli tekrarladığı ekonomi politikası söylemleriyle de çelişiyor.


Üç temel gösterge iktidarın çelişkisinin altını çiziyor: üretim verilerinin zayıflaması, istihdamın durması ve kamunun faiz yükünün anapara borcunu geçmiş olması.


Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, sanayi üretimi toparlanamıyor. Sanayi üretimi üzerindeki baskı, ekonomiye ilişkin uygulamalardan ve siyasetteki büyük kırılmadan kaynaklanıyor.


Aşağıdaki ilk tablo, sanayi üretimindeki yıllık değişim oranlarını gösteriyor. 2024’ün Nisan ayından Kasım ayınıa kadar yıllık bazda sürekli düşüş yaşamış bir sanayi üretimi söz konusu. Kasım’dan sonra, Aralık ve Ocak aylarında kırılganlık gösteren bir toparlanma var. Şubat 2025’te bu toparlanma duruyor ve yeniden bir düşüş ortaya çıkıyor. Mart ayında ise, bir artış söz konusu. Ancak, büyük siyasi dalgalanmanın başladığı günün 19 Mart 2025 olduğunu ve aşağıdaki grafikte bu gelişmenin yer alamadığının altını çizmek gerekiyor.


Grafik – 2’de, sanayi üretiminin aylık gelişmelerini izliyoruz. Buna göre, sanayi üretiminin istikrara kavuşamadığı bir grafik çıkıyor karşımıza. Aylık bazdaki verilerin, yıllık bazda düşüş olan aylarda artış göstermesinin nedeni “matematiğin” mantığında yatıyor. Herkesin anlayabileceği bir ifade ile veriler, “sanayi üretiminin toparlayamadığı” sonucunu anlatıyor.


Hükümet, üretimde sürdürülebilirliğin sürekli altını çiziyor oysa. Uzun süredir “üretim ekonomisine geçiş” vurgusunu ön plana çıkarıyor. 2021 yılında açıklanan Türkiye Ekonomi Modeli, yüksek faiz ve sıcak para politikaları yerine üretim, ihracat ve cari fazla hedefini temel alan yeni bir paradigma olarak sunulmadı mı?


2022’de Hazine ve Maliye Bakanlığı, “Türkiye, üretim ve yatırım odaklı sürdürülebilir büyümeyi esas alıyor” ifadeleriyle bu yaklaşımı resmi raporlarına da yansıttı.

2023 Orta Vadeli Program'da ise “üretim kapasitesini artırarak cari işlemler dengesinde kalıcı iyileşme sağlanması” hedeflendiği belirtilmişti.


İktidar, yıllarca faizi “her kötülüğün anası” olarak tanımladı. “Faiz sebep, enflasyon sonuç” görüşü uzun süre ekonomi politikasına yön verdi. Ancak, bugün kamu maliyesi verileri, tam tersine işaret ediyor.


Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın 2025 yılı finansman programına göre, TL1.4 trilyonu anapara ve TL1.9 trilyonu faiz olmak üzere toplam TL3.2 trilyon borç servisi öngörülmekteydi. Faizi her tür kötülüğün anası olarak gören bir hükümetin uygulamaları ile borcun faizinin anapara ödemelerini geçeceği planlanabilmişti.


Bütçe gerçekleşme verilerine baktığımızda, Nisan 2024’ten Nisan 2025’e bütçenin faiz giderlerindeki artış %128.6 olarak karşımıza çıkıyor. Bu, kontrolden çıkmış enflasyon karşısında faiz artışının onaylanamayacağı anlamına gelmiyor. Veriler, hükümetin “çelişkili” uygulamalarının yarattığı “politikasızlık” durumunu anlatıyor. Bu şartlar altında, herhangi bir programdan ya da hedeflerden söz edebilmek mümkün mü? Böylesine yüksek belirsizlik ortamında senaryo analizi yapmaktan başka çare kalmıyor. Senaryolar, ağır bir şekilde siyasetin çok köklü sorunlarıyla iç içe.


TÜİK'in Mart 2025 iş gücü istatistiklerine göre, işsizlik oranı bir önceki aya göre 0,3 puan azalarak %7,9 seviyesine gerilemiş. Ancak, atıl işgücü oranı %28,8’e ulaşmış durumda.


Atıl işgücü oranı, iş gücü piyasasında işsizlik sorununun derinliğini ortaya koyuyor. Atıl işgücü, işgücü piyasasının gerçek sağlığını gösteren en bütüncül göstergelerden biridir. Resmi işsizlik %7.9 olsa da atıl işgücü oranının %28.8 olması, ekonomide istihdam yaratma kapasitesinin sınırlı olduğunu ve bireylerin önemli bir bölümünün potansiyelinin altında çalıştığını gösterir.


Atıl işgücü kavramı, işsizleri (aktif olarak iş arayan ve çalışmaya hazır olanlar), zamana bağlı olarak eksik istihdam edilenleri (haftalık çalışma süresi istihdam edilmiş sayılmak için yeterli olmayan, örneğin 20 saat çalışan ama daha fazla çalışmak isteyenler) ve potansiyel işgücünü (umutsuzluk gibi nedenlerle iş aramaktan vazgeçmiş ve kısa süreli kişisel nedenlerle iş aramayı ertelemiş ama çalışmaya hazır kişiler) kapsar. Atıl işgücü oranı, işsizlik ve istihdam koşullarıyla ilgili geniş tabanlı analiz olanağı sunan bir kavram.


Türkiye’nin mevcut ekonomik görünümü, bir yandan makro istikrarsızlığın, diğer yandan da siyasal söylemlerin ekonomik gerçekliklerle çatışmasının sonucudur. Faiz karşıtlığı üzerinden yürütülen politikaların sonunda rekor faiz ödemeleriyle karşı karşıyayız. “İstihdam odaklı büyüme” söylemi, yeni istihdam yaratamayan bir özel sektör ve artan işsizlikle çelişiyor. “Üretim ekonomisi” vurgusu ise gerileyen sanayi üretimi, azalan kapasite kullanımı ve zayıf yatırım iştahıyla örtüşmüyor.


Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), rezervler üzerinden kuru baskılayarak sürdürülmesi mümkün olmayan bir para politikası yönetme çabasında. Para politikasının ana unsurlarını kullanmak yerine, 2021-23 döneminin araçlarına tutunmuş durumda. Siyasetin para politikasında çaresiz olarak yaratacağı maliyeti yine çaresiz olarak kabul etmekle birlikte, TCMB’nin uygulamalarının da temel işlevi olan parasal istikrarı dahi sağlamaktan uzak olduğu görülüyor.


TCMB, 22 Mayıs 2025 tarihli enflasyon raporunda, rezerv seviyesine ilişkin grafiği ve devlet iç borçlanma senetlerinin geririlerini yan yana koymuş. Grafik – 4, rezervlerdeki erimenin ve tüm vadelerde kamunun borçlanma faizlerinin ulaştığı boyutu gösteriyor.


Tablo, Türkiye ekonomisinin yönetsel ve zihinsel bir çıkmazda olduğunu gösteriyor. Ekonomik sorunlar çözüm beklerken, siyasal tercihlerin rasyonel zemine oturmadığı bir ortamda çözüm üretmek her geçen gün daha da zorlaşıyor.


Tablo, Türkiye ekonomisinin yönetsel ve zihinsel bir çıkmazda olduğunu gösteriyor. Ekonomik sorunlar çözüm beklerken, siyasal tercihlerin etkisiyle savrulan bir ortamda çözüm üretmek her geçen gün daha da zorlaşıyor.


İktidar, ülkeye her yaşattığı sıkışmada ya da açmazda suni yöntemlere başvurdu. Bu yöntemler, hane halkının da, firmaların da kendi yönetim insiyatifleriyle ayakta kalma yeteneklerini çok zayıflattı. Bu suni yöntemlerle nefes almaya çalışmak, sanayi cephesinde yapısal bozulmalara yol açtı. Verimi düşen, kısa vadeli düşünen, stratejik planlama yapmak yerine kısa vadeli fırsatları değerlendirmenin ötesine ufkunu uzatamayan iktisadi bir davranış alışkanlığı gelişti. Şimdi, eski sayfalar karıştırılınca, yeniden kredi garanti fonu geliyor gibi.


Dünyada son derece önemli gelişmeler kaydedilirken, Türkiye'de sanayi ancak suni tenefüsle ayakta kalmaya çalışan demode yapısıyla yoluna devam edecek. Uzun vadede kaybeden, ülkenin atıl işgücündeki genç nüfus.

Yorumlar


© 2025 by Arda Tunca

bottom of page