top of page

Ekonomide Bir Rekor: Çin’in Dış Ticaret Fazlası

13 Ocak 2025 günü Çin’den bazuka gibi bir veri geldi: dış ticaret fazlası. Çin’in 2024’e ait dış ticaret fazlası $1 trilyon oldu. Sadece Aralık 2024’e ait dış ticaret fazlası $104.8 milyar. Bu rakamların boyutunu anlamak için farklı kriterler altında bazı oransal karşılaştırmalar yapmak gerekiyor.


Çin’in imalat sanayiinin ihracatı küresel ölçekte muazzam bir yaygınlığa ulaştı. Çin Gümrük Genel İdaresi’nin açıkladığı verilere göre, Çin’in 2024’te ihracatı $3.58 trilyon ve ithalatı $2.59 trilyon oldu. Oluşan dış ticaret fazlası içinde Kuşak ve Yol Projesi kapsamındaki ülkelerin payı bugüne kadarki en yüksek noktaya ulaştı.


Dış ticarette, küresel boyuttaki büyüklük ve yaygınlık çok sayıda ülkenin çok sayıda sanayi kolunu tehdit ediyor. Çin’den ihraç edilen ürünlerin rekabetçi fiyatları rakipler için büyük zorluklar ortaya koyuyor. Söz konusu fiyat avantajı artık kalitesiz ürün ve düşük işgücü maliyetlerinden kaynaklanmıyor. Eğitime ve altyapıya yapılmış yatırımların ortaya koyduğu bir sonuç var.


Tarihi Nitelikli Veriler


Çin’in 2024 yılı dış ticaret fazlası küresel üretimin %2’si büyüklüğünde. Oran, Japonya ve Almanya gibi güçlü ihracat ülkelerinin geçmişte elde ettiği %1’lik zirve nitelikli oranların iki katını ifade ediyor. II. Dünya Savaşı sonrasında, ABD’nin dış ticaret fazlası küresel ekonomik büyüklüğün %4’üne ulaşıyor. Çin’in, yakalayamadığı tek veri de bu. ABD, savaş sonrasında Avrupa’da ve Doğu Asya’da oluşan üretim açığını kapatmaya çalışırken %4’lük düzeyi elde ediyor.


Çin, petrol ve diğer doğal kaynakların ticaretinde dış ticaret açığı veriyor. Ancak, imalat sanayi ürünlerinde verdiği dış ticaret fazlası gayrisafi yurt içi hasılasının (GSYİH) %10’una tekabül ediyor. ABD ekonomisi, aynı kriter altında I. Dünya Savaşı’nın başlarında %6 ile en yüksek oranı yakalıyor.


“Made in China” başlıklı $300 milyarlık bir planla Çin, dışa bağımlılığını azaltmayı ve üst kalitede üretimle ihracatta dünyanın önde gelen şirketlerine rakip olmayı hedefledi. Bunu da başardı ve büyük ölçüde kendi kendine yetebilen bir ekonomi yarattı. Bugün, dünyanın en büyük araç ihracatçısı sıfatıyla Avrupa’nın ve ABD’nin otomotiv sektörünü tehdit ediyor. Örneğin, GM gibi dev bir araç üreticisi Çin’in gücü karşısında rekabette adeta pes etti. Çin, ticari uçak üretiminde Airbus ve Boeing’in rakibi konumuna ulaştı. Dünyanın neredeyse tüm güneş panellerini Çin tedarik ediyor.


İhraç Ürünlerinin Düşen Fiyatları


Çin’in üretim gücü küresel ölçekte fiyat düşüşleri yaratıyor. Aşağıdaki grafik, 3 aylık hareketli ortalama ile Çin’in ihraç ürünleri fiyatlarının küresel ortalama ihraç ürünleri fiyatlarına göre seyrini gösteriyor.

Grafik – 1 (Kaynak: The Financial Times - https://www.ft.com/content/93741af5-3f31-4136-9e9b-3da34a659db5)


Küresel ortalama ihraç ürünleri fiyatı Kovid-19 sonrasındaki düzeyin %5 aşağısındayken, Çin’in ortalama ihraç ürünleri fiyatı %18 oranında aşağıya geldi. Küresel ortalama ihraç ürünleri miktarı son beş yılda %3 oranında artarken, Çin’in ihraç ürünleri miktarı aynı dönemde %38 oranında arttı. Bunun iki temel nedeni var.


Birincisi, Çin’in imalat sanayindeki üretim miktarının küresel talebin üzerinde gerçekleşiyor olması. Çin’in ihracatı miktar olarak yılda %12 oranında artış gösteriyor. Buna karşın küresel ticarette ortalama miktar artış oranı %3. Durum, Çin’in ihraç ettiği ürünlerin Amerikan Doları cinsinden değerinin düşmesine neden oluyor. Ayrıca, Renminbi’nin (Rmb) uluslararası piyasadaki değer kaybı da etkili.


İkincisi, iç ekonomideki talep yetersizliğinin şirketleri ihracat yapmaya zorlaması. İç ekonomideki talep yetersizliği ihracat gelirleriyle kapatılmaya çalışılıyor. %5 olarak gerçekleşmesi beklenen büyümenin yarısının kaynağının dış ticaret fazlası olacağı düşünülüyor.


Söz konusu iki nedenin iç içe geçtiği düşünüldüğünde, Çin’in ihraç ettiği ürünlerin fiyatlarıyla rekabet etmenin güçlüğü anlaşılabiliyor.


Çin’in imalat sanayiinde küresel ölçekte ulaştığı konum dünya ticaretinde artan korumacılık ve gelişen sanayi politikaları eğilimlerini önemli ölçüde açıklıyor. Ancak, Çin’in eğitim ve altyapı yatırımları yaparken, diğer yandan kendi sanayilerini korumaya aldığının da altını çizmek gerekiyor.


Küresel Ticaret Savaşları ve Korumacılık Eğilimleri


Korumacılık eğilimlerinin tetikleyici unsurunun Büyük Resesyon (2007-09) olduğu ifade edilebilir. Aşağıdaki grafikte, dünyanın toplam GSYİH’sına oranı itibarıyla küresel finansal krize kadar yükseliş eğiliminde olan dünya ticaretinin daha sonra yatay bir seyir izlediği görülüyor.


Büyük Resesyon (2007-09) sonrasında, uluslararası siyasette gerilimlerin arttığı bir dönem yaşandı. 2010’da yaşanan Arap Baharı, 2011’de Suriye’de başlayan iç savaş, 2014’te Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi ve 2016’da ilk kez başkan seçilen Trump’ın uluslararası siyaset ve ekonomide gerilimleri artırması küreselleşme sürecini durma noktasına getirdi.


2020’de baş gösteren Kovid-19 krizi ile tedarik zincirlerinin kırılması Çin’e aşırı ölçüde bağımlılık geliştiğinin görülmesine neden oldu. Bunun üzerine, tedarik zincirlerinin yeniden oluşturulmasına yönelik değişim arayışları başladı. Artan jeopolitik risklerle tedarik zincirlerinin yeniden oluşumunda tercihler dost ülkelerden yana kullanılmaya (friendshoring) başlandı ve uluslararası ticarette kırılmalar ve bloklaşmalar (fragmentation) baş gösterdi. 2022’de çıkan Rusya-Ukrayna savaşı ise, küreselleşme sürecinin sonu olarak kabul gördü. Tüm bu gelişmeler uluslararası ticarette korumacı politikaların hayata geçirilmesine ve ülkelerin bazı sektörlerini özellikle desteklemeye (sanayi politikaları) başlamasına neden oldu.

Grafik – 2 (Kaynak: IMF World Economic Outlook, October 2024 - https://www.imf.org/en/Publications/WEO/Issues/2024/10/22/world-economic-outlook-october-2024)


İçerideki ekonomik zorluklarını ihracat yoluyla aşmaya çalışan Çin için Trump’ın geri dönüşü yeni parametrelerin denkleme girmesi anlamına geliyor. Diğer yandan, Trump’ın göreve başlaması küresel tedarik zincirlerinin yeniden şekil alma sürecinin hızlanmasına neden olabilecektir.


Çin ekonomisi için en önemli sıkışma göstergelerinden biri şirket kârlılıklarındaki düşüş. Şirketler üç yıl üst üste kâr düşüşü yaşadılar. İçeride yaşanan ekonomik zorluklar deflasyonist baskı yaratıyor. Analizler, kârlılık üzerinde olumsuz etkileri olan bu baskının ihracat yoluyla kapatılmasının imkânsızlığını gösteriyor. Çin’in kanımca en büyük açmazı bu noktada ortaya çıkıyor.


Kasım 2024 itibarıyla veriler, Rmb20 milyonun üzerinde gelir elde eden şirketlerin yaklaşık olarak %25’inin zarar ettiğini anlatıyor. Söz konusu oran 2019’da %16.


Emtia Piyasaları ve Gelişmekte Olan Ülkeler


Altyapı yatırımlarının hız kazandığı dönemde, Çin’in küresel emtia piyasaları üzerindeki etkisi büyük olmuştu. Ancak, son üç yılda gayrimenkul sektöründe yaşanan kriz ile emtia piyasalarında da dengeler değişiyor olacak.


Çin’in 2000-2020 arasında kullandığı çelik, ABD’nin 20. y.y. boyunca kullandığının iki katına ulaşmıştı. Gayrimenkul sektörü krizi ile bu süreç sonlandı. Çeliğin inşaat sektörü dışındaki kullanımı ağırlık kazanmaya başladı. Öyle ki, çelik sektörünü küresel boyutta da derinden etkileyecek bir değişim söz konusu. Geçtiğimiz günlerde, Japon Nippon Steel firmasının Amerikan US Steel firmasını satın alma girişimini Joe Biden’ın ulusal güvenlik nedeniyle engellemesini bir yönüyle bu gelişmeler ışığında da değerlendirmek mümkün.


Şimdi, kobalt, lityum, bakır, nikel gibi emtianın kullanımının hareketlendiği bir döneme girildi. Nedeni, Çin’in imalat sanayii ürünleri ihracatında tüm bu emtiaya yoğun olarak ihtiyacı olması.


Olası tarife engelleri ile gelişmekte olan ülkeler doğrudan yatırımlardan pay almakta zorlanacaklar. Nitekim, Çin hariç, gelişmekte olan ülkelerin 2008’den bu yana çekebildikleri doğrudan yatırımların toplam GSYİH’lerine oranı yatay bir seyir izliyor.


Fed’in faiz indirimlerine rağmen gelişmekte olan ülkelerin toplamı $7.6 trilyon büyüklükte olan hisse senedi piyasalarından $31 milyarlık çıkış gerçekleşti. 2025’in başından itibaren gerçekleşen çıkış ise, $3 milyar. Önemli nedeni, yükselmesi beklenen gümrük tarifelerinin başta Çin olmak üzere dünya genelinde yaratacağı olumsuzluklar.


Sonuç


Çin, 2009, 2013, 2016 ve son olarak 2024’ün sonlarına doğru başlattığı ekonomik destek programlarını devam ettirmek zorunda. 2024’te başlattığı destek programı diğerlerinden ayrışıyor. Önceden, altyapı ve teknoloji yatırımlarının desteklenmesi söz konusu iken, şimdi borç azaltımı, gayrimenkul sektörünün krizden çıkarılması ve gevşek para politikası uygulanması gibi “cankurtaran” niteliğinde önlemler gündemde.


İçerideki zorlukların sadece ihracat yoluyla aşılabilmesi mümkün gözükmezken, yükselmesi beklenen gümrük tarifelerinin Çin ekonomisini çok daha zorlayacağı anlaşılabiliyor. Bu zorlanmanın Çin’in şirket kârlılıkları üzerindeki olumsuz etkileri hesaba katılınca, yükselmesi beklenen gümrük tarifeleri karşısında kârlılık ile ilgili sorunlar derinleşecektir. Böyle bir gelişmenin küresel ölçekte olumsuz etkileri kaçınılmazdır. Zira, imalat sanayii ile küresel boyutta bu kadar yayılmış bir Çin, tedarik zincirlerinde yaratacağı aksamalarla küresel enflasyon düzeyini hiç kuşku yok ki olumsuz etkileyecektir.


Çin ekonomisinin içeride yaşadığı sorunların çözümü sadece ihracat olamayacakken, genişleyici maliye politikalarının olması da beklenemez. Kaldı ki, Çin’in de içinde bulunduğu küresel bir yüksek borçluluk sorunu söz konusu.

 

20 Ocak 2025 günü başkanlık görevine başlayacak Trump’ın genişleyici yönde kullanması beklenen maliye politikalarının enflasyonist baskılar yaratması öngörülüyor. Bu nedenle, Fed’in 2025’te önceden düşünülen ölçekte faiz indirimleri yapamama olasılığı gündemde. 2024’te gerçekleşen faiz indirimlerine rağmen gelişmiş ülkelerde bono faizlerinin artmış olması akla çok sayıda soru getiriyor.


Çin’in rekor kıran dış ticaret fazlası ve boyut değiştirmesi beklenen ticaret savaşlarının yukarıdaki satırlarda düşündürdükleri gelişmekte olan ülkeler için şimdilik yüksek reel faiz oranı ve enflasyon yaratmayacak gelişmelere işaret ediyor.

Comments


© 2025 by Arda Tunca

bottom of page