Tehlikeli Sağın Küresel Yükselişi
- Arda Tunca
- 2 Şub
- 6 dakikada okunur
Bir süredir yükselişte olan Alternative für Deutschland (AfD) partisine karşı Almanya’da protesto gösterileri gerçekleşiyor.
AfD’nin, 23 Şubat seçimlerinde %20’lik bir oy oranı ile ikinci parti konumuna gelmesi bekleniyor. 1 Eylül 2024’te, Thuringia ve Saksonya’da gerçekleşen yerel seçimlerden tarihi bir başarıyla çıktı. Bugün, 733 sandalyeli parlamentoda 76 sandalyeye sahip. Parlamentoya ilk olarak 2017'de %12.6'lık oy oranı ile üçüncü parti olarak girdi.
Alman Parlamentosu Sandalye Dağılımı

Kaynak: Bundestag - https://www.bundestag.de/en/parliament/plenary/distributionofseats/Güncelleme: 12 Kasım 2024
Hükümet kurma potansiyeline sahip partiler AfD ile koalisyona girmeyeceklerini açıkladılar. Bu açıklamalara bağlı kalınırsa, AfD ikinci büyük parti konumuna ulaşsa da hükümette yer alamayacak. Almanya’da, tarihten gelen etkilerle herhangi bir partinin aşırı sağdaki bir parti ile ortak siyaset yapmama geleneği var. Bu gelenek, “brandmauer” olarak adlandırılıyor.
Almanya, yeni bir göçmenlik yasası tartışmaları nedeniyle seçime kısa bir süre kalmışken hassas bir süreçten geçiyor. Hıristiyan Demokrat Parti’nin (CDU) başındaki Friedrich Merz, göçmenliği zorlaştıracak bir yasanın önerge olarak parlamentoya sunulmasında AfD oylarının desteğini aldı. Bu nedenle, “brandmauer” prensibini çiğnemiş olmakla suçlandı. CDU’dan olan eski şansölye Angela Merkel de Merz’i suçlayanlardandı. Önergeden sonra, yasanın oylanması aşamasında Merz lehine bir sonuç çıkmadı.
ABD’de Trump, Macaristan’da Orban, Arjantin’de Milei, İngiltere’de Farage, Fransa’da Le Pen, Hollanda’da Wilders, Avusturya’da Kickl, Hindistan’da Modi, v.s. Bu isimler, sağın yükselişini temsil ediyorlar. Bu kişilerin bazısı iktidarda, bazısı yükselişte.
Liberal demokrasinin insan doğasına uygun bir rejim olduğunun anlatıldığı yılların sonunda tehlikeli sağın yükseldiği bir evreye girdik. Benzer bir süreci sanayi devrimlerinin etkisiyle başlayan ilk küreselleşme dalgasının sonunda da yaşadık. Bugün, gelenekselleşmiş siyasete karşı küresel ölçekte bir tepki var. Tepkiyi anlıyorum. Ancak, evrildiği yerle ilgili sorunum var.
Hiçbir sosyal gelişmenin tek nedeni yoktur. Kültür, göçmenler sorunu, ekonomik gelişmelerin sosyal sonuçları, psikoloji, sosyoloji, v.s. Çok sayıda neden birbirini etkileyerek bir sonuç ya da zincirleme sonuçlar ortaya koyar. Nedenlere, farklı perspektiflerden bakan yazılarla değiniyorum. Bu çabama devam edeceğim.
Şunu belirtmek gerekiyor ki demokrasiye hasar veren yaklaşımlar demokratik yollarla ve “kurtarıcı” olma iddiasındaki siyasetçiler aracılığıyla iktidara geliyorlar. “Ülkemizi yeniden büyük yapacağım” ya da “ülkemiz her şeyden önce gelir” sloganları tehlikeli sağın ortak söylemleri olarak karşımıza çıkıyor. Popülizm ve demagoji yükseliyor.
Almanya'da yaşananlar Dünya’yı ilgilendiriyor. Tarihi kriter aldığımızda, AfD’nin yükselişini önemsemek gerekiyor.
AfD'nin Manifestosu
AfD’nin parti manifestosunda savunduğu fikirlerin en tartışmalı olanlarına göz atalım. Manifestoda ne anlatılıyor?
AfD, Avrupa Birliği (AB) için “birbiriyle gevşek bağlantılı ulus devletler” modelini savunuyor. Arzu ettiği reformların gerçekleşmemesi halinde, Almanya’nın AB’den çıkmasını ya da AB’nin demokratik yollarla feshedilmesini isteyeceğini söylüyor.
Manifesto, Almanya’nın ve Dünya’nın elitlerinden söz ediyor. Bu nokta, gelenekselleşmiş siyasete bir itiraz. Almanya’yı önceliklendiren politikalar anlatılıyor. Bu satırlar Trump’ın ABD’yi önceliklendiren siyasi diliyle benzerlikler taşıyor.
Metin, Almanya’nın askeri savunmasının güçlendirilmesi gerektiğini savunuyor. Birleşmiş Milletler (BM) ve NATO gibi uluslararası kuruluşların reformdan geçmesi gerektiğini anlatıyor. Almanya’nın BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri arasında olması gerektiğini vurguluyor. Bu görüşler, Türkiye’nin “Dünya beşten büyüktür” tezini anımsatıyor. Diğer yandan, NATO üyesi ülkelerin gayrisafi milli hasılalarının %5’ini savunma harcamalarına yönlendirmelerini talep eden Trump’ın görüşleriyle de uyumlu gözüküyor. Ancak, Trump’ın görüşlerinin ABD’nin NATO’daki mali yükünden memnuniyetsizliğini ifade ettiğinin altını çizmek gerekiyor.
AfD, Avrupa’nın güvenliğinin Rusya ile iyi ilişkiler geliştirilmesiyle mümkün olacağını düşünüyor ve bir Avrupa ordusu oluşturulmasına karşı.
Manifestoda, geleneksel aile kavramı ve çocuklar ile yaşlıların bakımı özellikle vurgulanıyor. Kürtaja olumsuz bakılıyor. LGBT olgusu metinde yer bulmamış. Bu yönüyle de Trump ile yakınlaşma söz konusu.
AfD, Almanya’nın düşük doğum oranını ve yaşlanan nüfusunu problem olarak görüyor. Bu konu başlıklarıyla ilgili reform nitelikli düzenlemelere ihtiyaç olduğunu dile getiriyor. Demografik sorunları aşmak amaçlı göçmen kabulünü çözüm sunan değil, sorun yaratan bir unsur olarak görüyor.
AfD, inanç ve ibadet özgürlüğüne saygılı olduğunun altını çiziyor. Ancak, İslamiyet’in Almanya’nın liberal-demokratik anayasal düzenine, yasalarına, hümanist ve Yahudi-Hıristiyan temellere dayanan kültürüne aykırı olduğunu savunuyor. Şeriatın hükümlerinin Alman hukuki düzeni ve değerleriyle uyumsuz olduğunu anlatıyor. Bu ifadelerden anlıyoruz ki AfD, laiklik ve İslamiyet’in bir arada olamayacağı görüşünde. İslamiyet’in Almanya’ya ait olmadığı görüşü başlı başına bir başlık olarak yer alıyor.
Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olunduğu net olarak ifade buluyor manifestoda.
Metinde Türkler için özel bir atıf yok. Ancak, Almanya’da yaşayan Müslümanlar’a yönelik açıklamalar var. Bu, Almanya’da yaşayan Türkler’i büyük ölçüde kapsıyor. “Hukuku tanıyan ve topluma iyi entegre olmuş Müslümanlar’ın kabul görmüş değerli vatandaşlar” olduğu belirtiliyor. Diğer yandan, İslami toplulukların şeriata dayalı kurallarla yarattıkları paralel oluşumların önüne geçileceği anlatılıyor. Bu tespitlerin AfD’nin islamofobik bir parti olduğu sonucuna çıkmaması gerektiği savunuluyor.
AfD, cinsiyete yönelik araştırmalara destek verilmeyeceğini anlatıyor. Bu araştırmaların bilimsel kriterlere uygun olmadığı ve politik motivasyonla yapıldığı düşünülüyor.
Manifesto, göçmenlik konusunu özel olarak ele alıyor. Göçmenlik müracaatı yapacakların göç etmeye çalıştıkları bölgelerde oluşturulacak BM ve AB yönetimindeki merkezlerden müracaatta bulunmaları öneriliyor. Bu, Trump’ın yönetime gelmesi sonrasında yasadışı göçmenlerin Guantanamo’ya gönderilmesine yönelik yeni yasayı anımsatıyor.
AfD, ekonomide serbest rekabet koşullarını savunuyor. “Sosyal piyasa ekonomisi” yanlısı olduğunu ifade ediyor. Manifesto, Walter Eucken, Alfred Müller-Armack, Wilhelm Röpke ve Ludwig Erhard isimlerine doğrudan yer veriyor. Bu isimlerin görüşleri, Almanya’nın 2. Dünya Savaşı sonrasındaki iktisat politikalarına yön vermiştir. Eucken, 1930’lu yıllarda Freiburg Üniversitesi’nde geliştirildiği için Freiburg Okulu olarak anılan iktisadi görüşlerin temsilcilerindendir. Müller-Armack, “sosyal piyasa ekonomisi” kavramının adını koyan kişidir. Röpke, sosyal piyasa ekonomisinin önde gelen savunucularındandır ve 1933-37 arasında Nazi rejiminden kaçarak İstanbul’da yaşamıştır. Erhard ise, Konrad Adenauer’in şansölyeliğinde bakanlık yapmış ve sosyal piyasa ekonomisinin uygulayıcısı olmuştur.
Manifestoda, uluslararası ticaretin Uluslararası Ticaret Örgütü (WTO) prensipleri çerçevesinde ele alınacağı anlatılıyor.
Euro'nun terk edilmesi gerektiği düşünülüyor ve bu amaçla gerekirse referandum yapılması öneriliyor.
Ekonomide bürokratik süreçlerin hafifletilmesi gerektiği vurgulanıyor. Bu, önemli ölçüde deregülasyon anlamına geliyor.
İklim değişikliklerinin yerküre var olduğundan beri gerçekleştiği belirtiliyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) iklim değişikliği modellerine itibar edilmiyor.
AfD, Almanya’nın yenilenebilir enerji yasasını yok edeceğini dile getiriyor. Almanya’nın rüzgar ve güneş enerjisi kaynaklarına dayalı enerji üretimi yapmasının ekonomik açıdan mümkün olmadığını anlatıyor ve bunu rakamlarla gerekçelendiriyor. Bugüne kadar hayata geçirilen projelerin karbon salımını azaltıcı işlevinin olmadığı anlatılıyor. Enerji üretiminde konvansiyonel yöntemlerin kullanılması gerektiği belirtiliyor.
Gelecek nesillere güzel bir doğa bırakmaktan söz ediliyor. İfade, enerji politikalarına dair görüşlerin yer aldığı bölümün hemen ardından geliyor.
Manifestoda Yer Almayanlar: Açıklamalar
Yukarıdaki özet, 95 sayfalık manifestodan. Tüm konu başlıklarını içermiyor. Özellikle, Almanya’nın ve küresel gündemin ana başlıkları ile örtüşen bölümlere temas etmeyi tercih ettim.
Manifestonun hemfikir olabileceğimiz ve itiraz edeceğimiz bölümleri olabilir. Ancak, bir de parti üyelerinin yaptıkları açıklamalar var.
AfD’nin eş başkanı Alice Weidel herkesin aşırı sağda gördüğü partisini “liberteryan muhafazakar” olarak tanımlıyor. Sınır güvenliği, enerji sorunu ve vergilerin düşürülmesini en önemli üç konu başlığı olarak açıklıyor. AB’nin sadece bir serbest ticaret bölgesi statüsüne inmesini istiyor. Zor günler geçiren Alman endüstrisinin kurtuluşu için kömür ve nükleer enerji kullanımını çarelerden biri olarak görüyor. Rusya'dan kuzey akım hatlarıyla enerji sevkiyatının yeniden başlamasına sıcak bakıyor. Gerekçesi, Almanya'nın enerji faturasının göreceli olarak yüksek olması ve bu nedenle Almanya'nın küresel rekabette zayıflamış olması. Weidel, nükleer enerji santrallerini kapatan Merkel'e kızgın.
AfD’nin göçmenlere yaklaşımı sadece yasa dışı göçmenlerle ilgili değil. Göçmenlik yoluyla Almanya’ya girip vatandaş olanlara karşı da bir tavır söz konusu. Bu, son derece tehlikeli bir açıklama ve partinin “aşırı sağ” olarak nitelenmesinin başlıca nedenlerinden biri.
Weidel’in Elon Musk’ın partiye verdiği destekle ilkesel bir sorunu yok. Musk, bir süredir Almanya’nın kurtuluşunu AfD’de gören görüşler paylaşıyor, partinin propaganda toplantılarına video ile katılıyor. Almanya’nın egemenlik haklarından söz eden bir partinin Atlantik ötesinden gelen böyle bir desteği kabul etmesini fırsatçılıkla açıklamak mümkün. İlkeli bir siyasi duruş değil.
Alman İnsan Hakları Enstitüsü tarafından 2024’te hazırlanan bir rapora göre AfD “temel özgür demokratik düzeni ortadan kadırmayı amaçlayan” bir parti.
Parti üyelerinin bazılarının antisemitik ve İslamiyet karşıtı söylemleri bulunuyor. Partide, Nazi dönemini “bin yıllık başarılı Alman tarihinde sadece bir kuş pisliği kadar ufak" görenler var. Bu görüşe sahip Alexander Gauland daha da ileri gidiyor ve Almanlar’ın her iki dünya savaşında da “başarı gösteren Alman askerleriyle gurur duymaları gerektiğini” ifade ediyor.
27 Ocak 2025, Auschwitz esirlerinin özgür bırakılmalarının 80. yıldönümü idi. Nazi soykırımından kurtulan ve ebeveynini Auschwitz’te kaybeden 99 yaşındaki Albrecht Weinberg kendisine verilmiş olan federal liyakat nişanını cumhurbaşkanına iade edeceğini belirtti. Nedeni, Merz’in AfD oylarına yaslanarak bir yasa önergesini parlamentodan geçirmiş olması.
Weidel, Merz’in partisi CDU’yu sol ve hatta komünist olarak niteliyor. Bu kavram kargaşası ile sosyal piyasa ekonomisi prensiplerine nasıl sahip çıkacağını anlamak mümkün değil.
Bir ülkenin düzenini, insanlarını, kültürünü, ekonomisini yasadışı göçmenlere karşı korumaya çalışmasını anlıyorum. Ancak, AfD’nin antisemitik ve ırka dayalı söylemleri büyük endişe kaynağı. Bu çerçevede, İslamiyet ile ilgili "felsefi düzeydeki" görüşleri tartşılabilir. Ancak, Alman parlamentosuna kadar ulaşmış sosyal demokrat Aydan Özoğuz’un Anadolu’da ortadan kaldırılmasını isteyen Gauland'ın 2017'deki sözleri ve Weidel’in Gauland'ı sahiplenmesi hangi demokratik ilkelerle açıklanabilir? Endişe, Almanya’da kitleleri protestolara yönlendiriyor. Brandmauer kırılmasın istiyorlar.
Bach, Goethe ve Schiller, AfD’nin tarihi seçim başarısı elde ettiği Thuringia eyaletinde doğdu. AfD’nin manifestosu Almanya’nın zengin kültürel geçmişinden söz ediyor. Bir anlamda, Batı-Doğu Divanı ile İranlı Hafız’a kucak açan Goethe’yi kastediyor. Beethoven’in 9. Senfoni’sine “Neşeye Övgü” şiiri ile “bütün insanlar kardeş olur” sözlerini armağan eden Schiller’i kastediyor.
Çelişkilerle dolu bir AfD ve Almanya’da yarattığı kutuplaşma var bugün. Söylemler, manifestodaki yumuşak satırların yazıldığı gibi kalmayacağını anlatıyor. Ancak, bu sonuçta küresel boyutlarıyla ana akım siyasetin ve iktisadın sorumluluğunu ihmal edemeyiz. Trump, Modi, Milei, Orban, v.s.
Comments