Dijital Dünyanın Görünmeyen Çevre Tahribatı
- Arda Tunca
- 19 Ağu
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 20 Ağu
İklim krizi denince, çoğunluğun aklına karbondioksit (CO₂) geliyor. Genel kamuoyu algısı CO₂ salımı sona ererse, iklim krizinin çözüleceği yönünde. Gerçekten öyle mi?
Sera gazları adı verilen ve atmosferde ısı tutan çok çeşitli gazlar var. Sera etkisine sahip yegane gaz CO₂ değil. CO₂ ve bazı diğer sera gazlarının salımında içinde yaşadığımız ve artan yoğunlukla yaşayacağımızı bildiğimiz dijital dünyanın çok büyük sorumluluğu var.
Bu yazı, bazı okuyuculara bilinenin anlatımı olarak gelecektir. Ancak onlar, bu yazının hedef kitlesi değil. Hedef kitle, dijital dünyanın tertemiz bir faaliyet olduğunu düşünenler.
Bugün, dijital hayatın arka tarafındaki tedarik zincirlerine odaklandığımızda, karşımıza çok kirli bir manzara çıkıyor. Yapay zekanın olmazsa olmazı veri merkezlerinden çip üretimine, akıllı telefonlardan bilgisayarlara kadar her şey büyük bir “kaynak” tüketimini tetikliyor.
“Düşük karbonlu” değil, “düşük kaynaklı” bir gelecek anlayışı öne çıkmak zorunda.
Dijital Üretimin Görünmeyen Kaynak Tüketimi
Bir akıllı telefonun üretimi için ortalama 70 farklı metal gerekiyor. Lityum (Li), kobalt (Co) ve nadir toprak elementleri çıkarılırken çevre büyük hasar görüyor. 1 ton nadir toprak elementi üretmek için 200 ton su kirleniyor. Görünürde küçük olan cihazlarımızın arkasında devasa maden ocakları var.
Yapay zekâ uygulamaları için kullanılan veri merkezleri, enerji ve su tüketiminde devasa boyutlara ulaşmış durumda. 2022’de, dünya genelinde veri merkezlerinin elektrik tüketimi yaklaşık 460 terawatt-saat oldu. Bu miktar, Birleşik Krallık’ın toplam elektrik tüketimine yakın. Sadece enerji değil, su tüketimi de ciddi bir sorun.
2020 yılına ait bir çalışma, ABD’deki büyük veri merkezlerinin yılda 100 milyar litreye kadar su harcayabiliyor olduğunu anlatıyordu. 2023’te ulaşılan düzey, 283.9 milyar litre. Veriyi somutlaştıracak olursak, Londra’nın 4 ayda tükettiği toplam su miktarı ile karşı karşıya kalıyoruz.
Nihai ürünlerin satıcıları, rekabet ortamında, sürekli olarak ürünlerinin performansını artırmanın peşinde. Bu durum, tedarikçileri de sürekli performans artışına zorluyor. Çip endüstrisi giderek daha düşük nanometrelik transistörler geliştirmek durumunda kalıyor.
Mikrometre, milimetrenin binde biri demek. Diğer bir ifadeyle, bir saç teli kalınlığında. Nanometre ise, bunun 1/1000’i demek.
Dijital dünyanın önemli bir gerçeği var. Nesneler küçüldükçe, onları üretmek için kullanılan makinelerin enerji tüketimi artıyor. Nesnelerin boyutuyla üretimleri için ihtiyaç duyulan enerji arasında ters bir orantı söz konusu. Daha küçük, daha hafif ve daha karmaşık cihazlar daha yüksek enerji maliyetiyle üretiliyor.
Günümüzde, herhangi bir akıllı telefonun içindeki bilgisayar 30 yıl önceki en iyi bilgisayardan 100 kat güçlü.
Veri merkezleri ve tüm dijital dünya güç, hız ve soğuk ortam talep ediyor. Anlamı, sürekli artan bir enerji ve kaynak ihtiyacı.
Florlu Gazların Sessiz Tehdidi
Yarı iletken üretiminde, binaların ve taşıtların iklimlendirilmesinde ve veri merkezlerinin soğutulmasında kullanılan florlu gazlar, atmosfer için CO₂’den çok daha tehlikeli.
Ulaşabildiğim son verilere göre florlu gazların küresel salım payları 2020 itibarıyla %2 gibi düşük bir düzeyde olsa da çevreye verdikleri zarar çok ağır. Ancak, toplam sera gazı salımındaki paylarının artacağını düşünmek için sanırım günlük yaşam tecrübemiz gereken verileri bize sunuyor. Bir çalışmaya göre 2050’deki payları %10 civarında olacak.
Metan (CH₄), diazot monoksit (N₂O) ve florlu gazlar CO₂’ye göre çok daha güçlü etkilere sahip. Buna rağmen, ölçümler çoğunlukla yalnızca CO₂’ye odaklanıyor.
Azot triflorür (NF₃) atmosferde CO₂’den 17.000 kat fazla ısı tutuyor. Kükürt hekzaflorür (SF₆) ise, 23.500 kat daha güçlü sera etkisine sahip.
Florlu gazların bir diğer tehlikesi de doğada kolay çözünmemeleri. NF₃’ün atmosferde kalış süresi 740 yıl, SF₆’nın 3.200 yıl, CF₄ (karbon tetraflorür)’ünki ise 50.000 yıl.
Salınan CO₂’nin %15-40 arasındaki kısmı 1.000 yıl sonra dahi atmosferde var olmaya devam ediyor. CO₂’nin emilmesinde önemi büyük olan okyanusların hal ve gidişatında da durum hiç iç açıcı değil.
İklim değişikliği nedeniyle ısınan ve asitlenen okyanusların CO₂ emilim kapasitesi düşüyor. Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında, okyanusların durumunu ele almak üzere Haziran 2025’te bir toplantı gerçekleşti.
“Düşük Kaynaklı” Bir Gelecek İhtiyacı
Bir akıllı telefonun karbon ayak izinin büyük kısmı üretim aşamasında ortaya çıkıyor. Yapılan araştırmalar, bu payın %80’e kadar ulaştığını gösteriyor.
Ulaşabildiğim son veriler, 2022’de, Dünya genelinde 5.3 milyar telefonun çöpe gittiğini söylüyor. Bu cihazların büyük bölümü geri dönüştürülmüyor.
Bilgisayarımızda her tıklama yaptığımızda ya da yeni bir telefon aldığımızda, ciddi bir enerji ve kaynak tüketimini tetiklemiş oluyoruz.
Elimizde yalnızca bir telefon ya da bilgisayar var gibi görünüyor. Ama görünmeyen tarafta, devasa enerji, su ve maden tüketimi söz konusu.
Çoğu kişiye göre, dijital dünyanın çevre dostu olduğu düşüncesi, görünen siyah bir dumanın olmamasından kaynaklanıyor olabilir. Ancak, arka tarafta simsiyah bir duman çıkıyor. Zira, küresel enerji üretimi halen büyük ölçüde fosil yakıtlara bağımlı.
Politik ve bireysel düzeyde atılması gereken çok adım var. Ancak, her iki cephe de umut vermiyor. Oysa, politikalar genişlemeli ve karbon dışındaki sera gazları da iklim politikalarına dahil edilmeli. Veri merkezleri, fosil yakıtlar yerine yenilenebilir enerjiyle çalışmalı. Fakat, yapay zeka ve diğer dijital dünya ürünlerinin gelişme hızı yenilenebilir enerji kapasiteleri yaratım hızının çok daha önünde gidiyor. Telefon ve bilgisayar üretiminde geri dönüşüm oranı yükseltilmeli. Çevre politikaları artık yalnızca “karbon” değil, kullanılan tüm kaynakların ayak izini hesaba katmalı.
Kamuoyunda, dijital dünyanın temiz olduğu yanılgısı, iklim krizini daha da derinleştiriyor. Arka taraftaki kaynak tüketimi ve sera gazı salımı gezegen için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Gerçekçi çözümler için bu görünmeyen maliyetleri hesaba katmak zorundayız. Bulunduğumuz noktadan geri dönüş olasılığı yok. Bu durumda, teknolojiyi doğru kullanmak zorundayız. Dijital hayatın çevresel bedelini görmemiz şart.
Bu yazının neresi iktisat? Her yeri iktisat. Kuvars madeni Güney Afrika’da ise, silikon levhalar Japonya’da üretiliyor ise, fotolitograf ekipmanı Hollanda’da üretiliyor ise, vakum pompası üreticileri Avusturya’da ve pompaların rulmanları Almanya’da ise, çiplerin paketlemesi Vietnam'da yapılıyor ve tüm tedarik zincirinin son halkasında tüm parçalar bir araya getirilmek ve bir I-Phone üretmek üzere Çin’e gönderiliyorsa, işin içinde tedarik zincirleri yönetimi, günümüzün moda kavramı tarifeler ve maliyet muhasebesi var demektir. Tedarik zinciri yönetiminde ve maliyet muhasebesinde yapay zeka kullanıyorsak, iklim kriziyle mücadelede, kendi kuyruğunu yakalamaya çalışan kediye döndük demektir. Ya da, Excel’deki döngüsel başvuruya.
Bu makaleyi hazırlarken bile, kullandığım cihaz ve veri merkezleri yaklaşık 0,1 kWh enerji ve 0,2 litre su tüketti. Bu, bir LED ampulünün bir saatlik tüketimine denk geliyor. Umarım değmiştir.
Bir sonraki yazı, maliyet muhasebesinin iklim mücadelesinde nasıl kullanılabileceği üzerine.



Yorumlar