top of page

Roger Bacon ve Modern Epistemik Ayrımın Doğuşu

Bu makale, Roger Bacon’ın Batı epistemolojisinin Ortaçağ skolastisizminden modern bilimsel ve mekanik düşüncenin temellerine doğru dönüşümündeki kilit rolünü incelemektedir. Çalışma, Bacon’ın deney ve matematiği epistemik otoriteler olarak yükseltmesinin, akıl ile deney arasında yapısal bir ayrım başlattığını ve bu ayrımın daha sonra Kant’ta a priori ve a posteriori bilgi ayrımı olarak felsefi biçimini aldığını ileri sürmektedir.


Makale, Aristoteles’in doğa felsefesini ve teleolojik (neden–sonuçtan ziyade amaç–sonuç ilişkisine dayalı inceleme) yapısını açıklayacaktır. Ardından, Galileo, Descartes ve Newton üzerinden teleolojinin çöküşünü ve mekanik düşüncenin yükselişinin izlerini sürecek ve Bacon’ın hem modern bilimi, hem de modern felsefeyi mümkün kılan belirleyici epistemik kırılmayı nasıl temsil ettiğini ortaya koyacaktır.

Roger Bacon, Batı düşünce tarihinin en kritik eşiklerinden birinde yer alır. On üçüncü yüzyılda yaşamış olan Bacon, bugün “modern bilimsel dünya” dediğimiz dünyanın bir parçası değildi. Ancak, O olmadan bu dünyanın bildiğimiz haliyle ortaya çıkması da mümkün olamazdı. Bacon modern bilimi icat etmedi. Bilginin hangi koşullar altında meşrulaştırılabileceğini kökten dönüştürdü.


Bacon’dan önce Avrupa felsefesi, Aristoteles ile Hıristiyan doktrininin skolastik sentezinden miras kalan otorite, akıl ve teoloji arasındaki yapısal bir birlik üzerine kuruluydu. Hakikate, doğanın kendisiyle sistematik bir karşılaşma yoluyla değil, otorite kabul edilen metinlerin yorumlanması yoluyla ulaşılıyordu. Bacon, deneyi ve matematiksel doğrulamayı epistemolojinin tam merkezine yerleştirerek bu mimariyi yerle bir etti.


Bacon’ın devrim niteliğindeki görüşleri, akıl ile doğa arasındaki ilişkiyi yeniden tanımladı. Skolastik kesinliği istikrarsızlaştırdı. Daha sonra Galileo, Descartes ve Newton’da olgunlaşacak mekanik dünya görüşüne giden yolu açtı. Aynı zamanda Kant’ın a priori ve a posteriori bilgi ayrımını formüle edeceği felsefi zemini hazırladı.

Bacon modern bir mekanist değildir. Kartezyen anlamda bir rasyonalist de değildir. Ancak, doğaya deney aracılığıyla konuşma hakkı tanıyarak Ortaçağ’daki otorite tekelini ilk kez sorgulayan ve yıkan düşünürdür.


Aristoteles’in Doğa Felsefesi ve Bacon Öncesi Ortaçağ Dünyası


Bacon’ın yarattığı kırılmanın derinliğini anlayabilmek için Aristoteles’in doğa felsefesine uzanmak gerekir.


Aristoteles için doğa bir makine değildir. Düzenli, amaçlı ve kendi kendini yöneten bir sistemdir. Her doğal varlık, birbirleriyle ilişkili dört neden üzerinden tanımlanır:


  • Maddi neden: Bir şeyin neyden yapıldığı

  • Formel neden: Bir şeyin öz olarak ne olduğu

  • Fail neden: O şeyi harekete geçiren etken

  • Ereksel (nihai) neden: O şeyin ne için olduğu, amacı


Bunlar arasında nihai neden ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Aristoteles’e göre doğa hiçbir şeyi boşuna yapmaz. Her hareket, her dönüşüm ve her büyüme süreci, bir varlığın kendi doğasına ait amacın gerçekleşmesine yöneliktir.


Bir tohum ağaç olur, çünkü ağaç olmak için vardır. Bir taş düşer çünkü doğal yeri dünyanın merkezidir. Ateş yükselir çünkü doğal yeri yukarısıdır. Dolayısıyla hareket, esas olarak dışsal kuvvetlerle değil, şeylerin özlerinde var olan içsel amaçlarla açıklanır.

Bu yaklaşım, Ortaçağ Hıristiyan kozmolojisini de şekillendirir. Tanrı nihai amaçsal neden haline gelir. Her doğal süreç ilahi olarak düzenlenmiş amaçlara göre işler. Doğa hesaplanabilir olmadan önce anlamlıdır.


Bu sistem içinde bilgi şu hedeflere yönelir:


  • yasaları değil, amaçları anlamaya

  • hareketi ölçmekten ziyade anlamı yorumlamaya

  • denklem kurmaktan çok amacı keşfetmeye


Roger Bacon’ın karşısında bulduğu epistemik dünya budur.


Roger Bacon’ın Felsefi Kırılması


Roger Bacon bu yapıyı temellerinden reddetti. Opus Majus’ta bilginin mantığını yeniden kuran üç ilke ortaya koydu.


Birincisi, deneysel doğrulamadan yoksun otorite yanılsama üretir. Mantıksal tutarlılık hakikati garanti etmez. Zira hata, saygın metinler aracılığıyla tutarlı biçimde yayılabilir.

İkincisi, matematik tüm gerçek bilimin temelini oluşturur. Sayı, oran ve geometri olmadan doğa kesinlik içinde bilinemez.


Üçüncüsü, experimentum (Bacon’ın geliştirdiği, deneyi aşan ve bilginin doğruluk ölçütü olarak işlev gören epistemik bir ilke) bilginin belirleyici yöntemi haline gelir. Doğaya ilişkin bir önermenin doğru olup olmadığını yalnızca deney teyit edebilir.


Bacon aklı ortadan kaldırmaz. Ancak, aklın tek başına hakikatin nihai ölçütü olma konumunu sona erdirir. Akıl, deneysel doğrulamaya tabi olmak zorundadır.

Bilim felsefesine Bacon’ın müdahalesi, bilginin otoriteden aşağı doğru aktığı Ortaçağ hiyerarşisini sona erdirir. Bacon yönü tersine çevirir. Bilgi, artık doğadan yukarı doğru yönlenir.


Büyük Epistemik Fay Hattı: Akıl ve Deney


Bacon ile birlikte Batı felsefesi iki rakip bilgi kaynağına ayrılmaya başlar.

Akıl geleneği Platon’dan Descartes ve Leibniz’e uzanır. Bilgi mantıksal zorunluluğa dayanır. Matematik kesinliğin modeli olarak işlev görür. Hakikate duyusal deneyden bağımsız olarak ulaşılabilir.


Deney geleneği ise Aristoteles’ten kısmen başlayarak Roger Bacon, Locke ve Hume üzerinden ilerler. Bilgi giderek gözleme dayanır. Doğa zorunlu olmayan ve revizyona açık bir düzen olarak ele alınır. Fiziksel iddiaların nihai sınaması deneydir.

Bacon’dan önce akıl ve deney skolastik teoloji altında kısmen birleşik durumdadır. Bacon’dan sonra ise, epistemolojik bir çatışmaya sürüklenirler. Bu çatışma, bilgiyi hiyerarşik bir sistem olmaktan çıkarıp hem deneysel sınamaya, hem de rasyonel tutarlılığa aynı anda tabi çift kısıtlı bir yapıya dönüştürdüğü için Batı biliminin temellerini güçlendirir.


Doğaya ilişkin iddialar deneysel olarak hesap verebilir olmalı, aynı zamanda rasyonel olarak yapılandırılmış, matematikleştirilebilir ve yasa benzeri genellemelere elverişli olmalıdır.


Çatışma, yöntemi görünür kılar, araştırmayı kontrollü deney ve ölçüme iter ve erken modern fizikte doğanın matematikleştirilmesiyle sonuçlanır. Newton’un sentezi adeta bu bölünmenin metodolojik meyvesidir. Evrensel yasa, hem öngören bir konuma oturur, hem de sınanabilir hale gelir. Bu pratiğin daha sonraki felsefi düzlemdeki karşılığı, Hume’un deneyin zorunluluğu temellendiremeyeceğini göstermesine doğrudan yanıt olarak geliştirilen Kant’ın a priori biçim ile a posteriori içerik ayrımında ortaya çıkar. Bu ayrım, nesnel bilimsel bilginin nasıl hem deneysel olarak temellenmiş, hem de evrensel geçerliliğe sahip olabildiğini açıklar.


Akıl ve Deneyden A Priori ve A Posterioriye


A priori ve a posteriori bilgi arasındaki biçimsel ayrım 1781’de Kant ile ortaya çıkar. Ancak, bu ayrımın felsefi mimarisi, Bacon’ın bilgiyi yeniden düzenlemesinin yarattığı kriz üzerine kuruludur.


A posteriori bilgi deneyden doğar. Ne olduğunu söyler. Örneğin:


  • bu nesne sıcaktır

  • bu, kimyasal tepkimeye girer

  • bu gezegen bu hızla hareket eder


Doğruluğu gözleme bağlıdır. Her zaman revizyona açıktır.


A priori bilgi deneyden doğmaz. Deneyimin nasıl mümkün olacağını yapılandırır. Şunları içerir:


  • mekân (uzam)

  • zaman

  • sayı

  • nedensellik

  • varlık (töz)


Roger Bacon a posteriori bilginin ağırlığını belirleyici biçimde artırır. Doğaya güvenmeden önce sınanması gerektiğini savunur.


Descartes daha sonra a priori kutbu radikalleştirerek bilimi matematiksel rasyonalite üzerine yeniden kurar. Descartes için fizik, tek tek gözlemlerden yola çıkılarak yavaş yavaş biriktirilen bir bilgi alanı değildir. O’na göre güvenilir bilim, duyuların sunduğu değişken deneyimlerden değil, aklın açık ve seçik olarak kavradığı geometrik ilkelerden hareket etmelidir. Bu nedenle fiziksel yasalar, doğrudan deneyden türetilmez. Mekân (uzam), şekil, hareket ve nicelik gibi matematiksel kavramlardan akıl yoluyla çıkarılır. Deney, bu yasaların doğruluğunu gösterebilir, ancak onları temellendiren şey geometrik açıklıktır.


Hume, her iki kutbu da istikrarsızlaştırır. Deneyin asla zorunluluk üretmediğini gösterir. Hume’a göre doğada zorunlu neden-sonuç bağlarını gözlemlemeyiz. Yalnızca, olayların sürekli art arda geldiğini görürüz. Bu nedenle, doğa yasalarının zorunlu olduğuna dair inancımız akıldan değil, alışkanlıktan kaynaklanır.


Kant bu krizi şu şekilde çözer:


  • deney bilginin malzemesini sağlar

  • insan zihni bilginin yapısal biçimini sağlar

  • nedensellik doğadan öğrenilmez, deneyin koşulu olarak zihince dayatılır


Bacon’ın deneyi yüceltmesi, Kant’ın deneyin koşullarını açıklayan idealizmi içinde felsefi olarak istikrara kavuşur. Kant, deneysel araştırmanın bilimsel bilginin içeriğini sağladığını, ancak bu bilginin evrensel geçerlilik ve zorunluluğunun a priori anlama yapıları tarafından güvence altına alındığını gösterir. Böylece, deneyin epistemik konumu kırılgan olmaktan çıkar. Deney bize tek tek olayları ve gözlemleri sunar. Ancak bu gözlemlerin nesnel bilgiye ve yasa benzeri düzenliliklere dönüşmesi, deneyimi düzenleyen a priori zihinsel yapılar sayesinde mümkündür.


Teleolojinin Çöküşü ve Mekanik Düşüncenin Yükselişi


Aristotelesçi fizikte amaç hareketi açıklar. Mekanik fizikte ise amaç yerini yasaya bırakır. Bu dönüşüm dört adımda gerçekleşir.


Birincisi, Bacon doğayı matematiksel betimlemeye tabi kılar. Özellikle ışık gibi fiziksel olguları, kendi doğalarına ait amaçlarla değil, ölçülebilir ve geometrik ilişkilerle yönetilen nesneler olarak ele alır. Optik çalışmalarında yansıma ve kırılma, açılar, oranlar ve ölçülebilir düzenlilikler üzerinden açıklanır. Bir olgu evrensel ve amaçtan bağımsız matematiksel ilişkilerle açıklandığında, artık nihai nedenlere başvurulması gerekmez. Işık bir amacı yerine getirmek için değil, zorunlu geometrik koşullara uyduğu için hareket eder. Böylece açıklama, “ne için” sorusundan “hangi kurala göre” sorusuna kayar ve teleolojinin açıklayıcı rolü zayıflar.


İkincisi, Galileo hareketin açıklamasından amacı çözer. Hareketi, “ne için olduğu” ile açıklanan bir süreç olarak değil, sayı ve ölçüyle ifade edilebilen yasalarla açıklanan bir durum olarak yeniden tanımlar. Aristotelesçi fizikte hareket bir hedef gerektirir ve o hedefe ulaşıldığında sona erer. Galileo ise eylemsizlik ilkesini getirir. Bir cisim dışsal bir kuvvet etki etmedikçe düzgün hareketini sürdürür. Hareket, artık bir şeyin ne için olduğu ile değil, hızının hangi koşullarda değiştiğiyle açıklanır. İvme, açıklamanın merkezine yerleşir ve mesafe, zaman ve kuvvet arasındaki matematiksel ilişkilerle ifade edilir. Bu çerçevede cisimler doğal yerlerini aradıkları için değil, amaçtan bağımsız evrensel nicel yasalara uydukları için hareket eder.


Üçüncüsü, Descartes teleolojiyi fizikten tamamen çıkarır. Fiziksel gerçekliğin doğasını yeniden tanımlar. Descartes’te doğa, bir amaca yönelen varlıklardan oluşan bir alan olmaktan çıkar; yalnızca mekân içinde yer kaplayan, biçimi ve hareketi olan maddeden (res extensa) ibaret hale gelir. Fiziksel açıklama yalnızca etken nedene indirgenir. Hareket, içsel bir eğilim ya da amaçtan değil, cisimler arasındaki temas, itme ve çarpmadan doğar. Tüm fiziksel özellikler mekân, biçim ve mekanik etkileşimle açıklanabildiği için, doğa felsefesinde amaca yer kalmaz. Teleolojik açıklamalar açıkça çürütüldükleri için değil, Kartezyen madde anlayışında işleyecek kavramsal bir alan kalmadığı için fizikten dışlanır.


Dördüncüsü, Newton mekanik nedenselliği evrenselleştirir. Principia’da eylemsizlik, kuvvet ve ivme ilkeleri hem yeryüzündeki hem de göksel cisimlere eşit biçimde uygulanır. Böylece, yer-altı ve gök ayrımı çözülür. Kütleçekimi hareketi amaç, eğilim ya da doğal yerler olmaksızın, kesin matematiksel terimlerle ifade edilen evrensel bir kuvvet üzerinden açıklar. Cisimler bir amaca yöneldikleri için değil, kütle, mesafe ve kuvvet arasındaki yasa tarafından belirlenen ilişkiler içinde bulundukları için hareket eder. Böylece doğa, amaçlara dayalı açıklamalardan değil, evrensel matematiksel yasalardan kaynaklanan bir düzen olarak kendini yöneten bir sistem haline gelir ve doğa felsefesi bütünüyle teleolojik olmayan bir bilim haline dönüşür. Bu nedenle amaç, doğal açıklamadan çıkar. Açıklama, artık doğanın ne için olduğunu değil, evrensel yasalar altında nasıl hareket ettiğini sorar.


Teleoloji yalnızca teoloji ve ahlak felsefesinde varlığını sürdürür. Fizikten dışlanır.


Roger Bacon Mekanizasyonun Temellerini Bilinçli Olarak mı Attı?


Bacon bir Fransisken ilahiyatçı olarak kaldı. İlahi düzene inanıyordu. Yaratılışta amaca yer veriyordu. Teleolojiyi ortadan kaldırmayı hedeflemedi. Ancak, bilinçli olarak yaptığı şey, felsefi açıdan çok daha tehlikeliydi.


Şunları birbirinden ayırdı:


  • otorite ile hakikati

  • akıl ile doğrulamayı

  • doğa ile miras alınmış anlamı


Doğanın amaca değil deneye dayanarak kendini gerekçelendirmesini talep ederek, geri döndürülemeyecek bir mantıksal kapı açtı. Açıklama anlamdan değil yasadan türediği anda teleoloji gereksiz hale gelir.


Mekanizasyon Bacon’ın hedefi değildi. Onun epistemik devriminin kaçınılmaz sonucuydu.


Modern bilim dünyası şu dizilim üzerinden ortaya çıktı:


  • Bacon, deneyi kullanarak geleneğin otoritesini kırdı (1267).

  • Galileo, hareketi yasa ile matematikleştirdi (1623).

  • Descartes, doğayı metafizik olarak mekanikleştirdi (1637).

  • Newton, mekanik yasayı evrenselleştirdi (1687).

  • Hume, zorunluluğu alışkanlığa indirgedi (1748).

  • Kant, deneyin koşullarını açıklayan bir sentezle nesnel bilimi yeniden kurdu (1781).


Kant, Bacon’a hiç atıf yapmaz. Ancak, Kant’ın kurtarmaya çalıştığı ampirik-matematiksel dünya Bacon olmadan var olamazdı.


Sonuç


Roger Bacon modern bir bilim insanı değildir. Bir mekanist değildir. Kartezyen bir rasyonalist de değildir. Ancak, Batı epistemolojisi tarihindeki en belirleyici eylemi gerçekleştirir. Bilgiyi otoriteden ayırır. Deneyi epistemik güç konumuna yükseltir. Aklı yok etmeden onu doğrulamaya tabi kılar. Matematiği doğanın grameri haline getirir.

A priori ve a posteriori ayrımının sonraki mimarisi, mekanik fiziğin zaferi, zihin ile maddenin Kartezyen ayrımı, Newtoncu yasa evreni ve Kant’ın doğal bilimi şüphecilikten kurtarma çabası, tümüyle Baconcı kırılmayı varsayar.


Roger Bacon bütünüyle ne Ortaçağ’a, ne de modern dünyaya aittir. O, modern bilim ve modern felsefenin birlikte geçtiği epistemik kapıyı açan düşünürdür.


 
 
 

Yorumlar


© 2025 by Arda Tunca

bottom of page