top of page

Yapay Zekâ Tipolojisi ve Firma Düzeyinde Uygulama Zorlukları

Özet


Küresel gündem, yapay zekâ (YZ) konusunda heyecanlı ve çok yoğun. YZ’nin verimliliği yeniden şekillendirme potansiyeli bir tarafta dururken, firmaların YZ’yi benimseme hızı beklenenden yavaş.


Bu makale, dar YZ'den (narrow AI) ajan-temelli (agentic AI) ve sınır YZ (Frontier AI) sistemlerine uzanan bir tipoloji sunmaktadır ve bu teknolojilerin yayılımını yavaşlatan kurumsal öğeleri incelemektedir. Kamu tercihi teorisi ve inovasyon ekonomisi literatüründen yararlanarak, YZ’ye karşı direncin yalnızca teknik değil, firmalar içindeki güç dinamiklerinden de kaynaklandığını anlatmaya çalışacağım. Özellikle, orta kademe yöneticilerin operasyonel uygulamalardaki rolü, otomasyona karşı bir direnç kaynağı olabilmektedir.


Giriş


Son yıllarda, YZ’nin hızlı evrimine tanıklık etmekteyiz. Süreç, dil, görsel algı ve akıl yürütme konularında eşi görülmemiş yeteneklere sahip genel amaçlı sistemlerin ortaya çıkmasına neden oldu. Ancak, bu ilerlemelerin firma düzeyinde üretkenlik artışına dönüşmesi yavaşlık gösteriyor. Dar biçimli YZ sistemleri iş süreçlerine entegre edilmiş olsa da, daha gelişmiş üretici ve ajan benzeri YZ sistemlerinin benimsenmesi yavaş ilerlemekte ya da gelişememektedir.


Bu makale, teknolojik potansiyel ile örgütsel gerçeklik arasındaki ilişkilere değinmektedir. İlk olarak, YZ sistemlerinin tipolojisini özetlemek, ardından bu sistemlerin benimsenmesine ilişkin kurumsal ve politik ekonomi boyutlarına odaklanmak gerekmektedir.


Kamu tercihi teorisi ve inovasyon ekonomisinin yaklaşımlarından yola çıkarak, yalnızca teknik konuların değil, bürokratik ataletin, inovasyona yönelik teşvikle ilgili yetersizliklerin ve kurumların içindeki güç mücadelelerinin de etkisini bu makalede anlatmaya çalışacağım.


Çağdaş Yapay Zekâ Tipolojisi


"Yapay zekâ" terimi, oldukça heterojen bir teknoloji yelpazesini kapsamaktadır. Söz konusu yelpazayi analitik netlik sağlamak amacıyla, mevcut ekonomik uygulamalar açısından geçerli olan dört tür altında özetlemeyi öneriyorum. Bu türler, teknik gelişmişlik ve özerklik açısından artan bir sırayla sunulmaktadır.


Dar Yapay Zekâ (Narrow AI)


Dar YZ, belirli ve sınırları netleştirilmiş görevler için optimize edilmiş sistemleri ifade eder. Öneri motorları, dolandırıcılık tespit algoritmaları ve görüntü sınıflayıcıları bu kategoriye girer. Bu sistemler yaygındır ve bugüne kadar başarıyla entegre edilen yapay zekâ uygulamalarının çoğunluğunu oluşturur. Herhangi bir özerklikleri veya genel akıl yürütme yetenekleri yoktur.


Üretken Yapay Zekâ (Generative AI)


Üretken YZ, büyük veri kümelerinden metin, görsel, kod gibi özgün içerikler üretebilen sistemleri ifade eder. GPT-4, Claude ve Gemini gibi büyük dil modelleri (LLM'ler) tarafından desteklenen bu sistemler, pazarlama, yazılım geliştirme ve müşteri hizmetleri alanlarında uygulama bulmuştur. Fikir üretimi, özetleme, çeviri ve içerik üretimi gibi alanlarda verimlilik artışı sağladıkları gözlemlenmektedir.


YZ Ajanları ve Etken YZ (AI Agents - Agentic AI)


Sıklıkla karıştırılsalar da, YZ ajanları ile etken (agentic) YZ sistemleri arasında önemli bir fark vardır.


YZ ajanları, çevrelerini algılayan, bilgiyi işleyen ve belirli hedeflere ulaşmak için harekete geçen sistemlerdir. Basit ya da karmaşık olabilirler. Ancak, genellikle görev odaklı programlama ile sınırlı ve düşük derecede özerktirler. Örneğin, önceden tanımlanmış müşteri sorularına yanıt veren bir sohbet robotu ya da sıcaklık girdisine göre ayarlama yapan bir termostat klasik YZ ajanlarına örnektir.


Etken YZ sistemleri ise, bağımsız olarak görevleri alt bileşenlerine ayırabilen, dış araçları kullanabilen, değişen bağlamlara uyum sağlayabilen ve öğrenme ile bellek mekanizmaları sayesinde zaman içinde süreklilik gösterebilen daha gelişmiş sistemlerdir. AutoGPT ya da Devin gibi sistemler, çok adımlı görevleri minimum insan müdahalesiyle yerine getirme yetenekleriyle etken YZ paradigmasını temsil eder.


Her etken YZ bir YZ ajanıdır. Fakat, her YZ ajanı etken YZ değildir. Bu ayrım, YZ’nin kurumsal düzeyde stratejik etkilerini anlamak açısından hayati öneme sahiptir.


Sınır Yapay Zekâ (Frontier AI)


Sınır YZ, şu anda geliştirilen ya da konuşlandırılan en yetenekli sistemleri kapsar. Bu sistemler, nedensel akıl yürütme, analoji kurma, kodlama yeterliliği ve çoklu mod anlayışı gibi yeteneklerle öne çıkan genel amaçlı modellerdir. Henüz Genel (AGI) olmasalar da, makine hesaplama ile insan bilişi arasındaki geleneksel sınırları zorlamaktadırlar.


Bu makale, sınır ve etken YZ gibi ileri düzey sistemleri tartışırken, bunları AGI'dan ayırt etmek önemlidir. AGI, insan düzeyinde ya da daha ileri düzeyde performansla çok çeşitli görevlerde bilgiyi anlayıp öğrenebilen ve uygulayabilen varsayımsal bir yapay zekâ biçimini ifade eder. Dar ya da görev odaklı yapay zekânın aksine AGI, eğitilmeden yeni alanlara yönelik soyutlama yapabilir ve bilgi transferi yoluyla öğrenme gerçekleştirebilir. Bugün için böyle bir sistem bulunmamaktadır. Ancak, bazı sınır YZ modelleri, AGI'ye giden ilk adımlar olarak değerlendirilmektedir.


Yapay Zekâ Yoluyla Veriye Dayalı Yönetim


Veriye dayalı yönetim, stratejik, operasyonel ve taktiksel kararların içgüdü veya gelenek yerine veri analizine dayanarak alınması anlamına gelir. Bu yaklaşım, veri toplama, işleme ve yorumlamanın lojistikten müşteri hizmetlerine ve üst yönetim kararlarına kadar organizasyonun her katmanına entegre edilmesi anlamını taşır.


Veriye dayalı yönetişim fikrinin kökleri, dijital ekonominin kamu ve özel sektörün karar alma süreçlerini dönüştüren bir güç olarak ele alındığı Paris’teki 2000 OECD Bakanlar Konferansı gibi dönüm noktası niteliğindeki toplantılara kadar uzanır.


YZ yoluyla veriye dayalı yönetimin uygulamaları birkaç bileşeni içerir:


  • Veri Entegrasyonu: YZ sistemleri, yapılandırılmış veri tabanları, yapılandırılmamış metinler ve gerçek zamanlı sensör girdileri gibi farklı veri kaynaklarını bir araya getirebilir.

  • Örüntü (Pattern) Tanıma: Makine öğrenimi algoritmaları, büyük veri kümelerinde insanın gözünden kaçabilecek eğilimleri, korelasyonları ve anormallikleri belirler.

  • Tahmine Dayalı Analitik: YZ modelleri, geçmiş verilerden yola çıkarak gelecekteki sonuçları öngörebilir. Bu da, öngörülü karar alma süreçlerini mümkün kılar.

  • Karar Otomasyonu: YZ ajanları ve etken YZ sistemleri, stok yenileme ya da kişilere odaklı pazarlama gibi rutin kararları otomatikleştirebilir. Böylece, yöneticiler daha üst düzey problemlere odaklanabilir.


Tedarik Zinciri Yönetimi alanı, veriye dayalı yönetimin en etkili olduğu uygulamalardan biridir. YZ burada şunları gerçekleştirebilir:


  • Gerçek zamanlı veri akışlarını kullanarak talep tahmininde bulunur ve envanter seviyelerini optimize eder.

  • Tıkanma noktalarını tanımlar ve çevresel ya da jeopolitik risklere dayalı güzergâh veya tedarikçi değişiklikleri önerir.

  • Tedarikçi performansı ve fiyat dalgalanmalarına göre alım kararlarını otomatikleştirir.

  • Dinamik planlama ve rota optimizasyonu yoluyla lojistiği koordine eder.


Bu uygulamalar, yalnızca verimliliği artırmakla ve maliyetleri azaltmakla kalmaz, aynı zamanda giderek daha fazla değer verilen bir özellik olan küresel piyasa şoklarına karşı dayanıklılığı da artırır.


Veriye dayalı yönetimin benimsenmesi, teknolojik yatırımın ötesinde bir dönüşüm gerektirir. Organizasyonel uyum, çalışan eğitimi ve hiyerarşik ya da geleneksel otoriteye karşı kanıta dayalı akıl yürütmenin önceliklendirilmesi gibi kültürel değişimler de zorunludur.


Yapay Zekâ Neden Yaygınlaşamıyor?


Veri entegrasyonu ve sistemler arası uyumluluk gibi teknik engeller hâlâ mevcut olsa da, YZ’nin yaygınlaşmasının önündeki en büyük engeller örgütsel ve politik niteliktedir.


Birçok şirket, ölçeklenebilir YZ uygulamalarını destekleyecek bulut altyapısına sahip değildir. Veriler hâlâ bölünmüş, parçalı ya da erişim kısıtlamalarına tabidir. Bu durum, özellikle etken sistemlerin ihtiyaç duyduğu gerçek zamanlı işlevselliği engeller. Ancak, altyapı eksiklikleri beklenen bir piyasa gerçeği idi. Şaşırtıcı olan,YZ’nin yayılımının, YZ’nin uygulama alanlarının gelişmesi konusunda en muhafazakâr öngörülerin dahi gerisinde kalmış olmasıdır.


YZ’nin uygulama alanı bulması konusunda bir başka açıdan açıklama, şirketlerin içindeki güç dağılımında yatar. CEO’lar teknolojik dönüşüm için resmi yetkiye sahiptir. Ancak, operasyonel kontrol orta kademe yöneticilerdedir. Bu yöneticiler, uygulama ayrıntılarını bilirler ve yürütmeden sorumludurlar. Çıkarları tehdit edilirse, YZ girişimlerini geciktirebilir, engelleyebilir veya istedikleri yönde şekillenmesine yönelebilirler.


Kamu tercihi teorisinden (public choice theory) yola çıkarak — ki bu teori bürokratların kolektif yarar yerine kişisel faydayı maksimize etmeye çalıştığını savunur (Buchanan ve Tullock, 1962) — şirketleri, çıkarların parçalı bir koalisyonu olarak anlayabiliriz. Tıpkı kamu görevlilerinin, adam kayırma ve çıkar ağlarını korumak için reformları engellemesi gibi, yöneticiler de YZ’yi, görevlerini, statülerini ve ekip bütünlüğünü korumak adına dirençle karşılayabilirler.


Söz konusu direnç, kurumsal iktisat (institutional economics) perspektifinden de açıklanabilir. Douglass North’un (1990) vurguladığı gibi, kurumlar teşviklere ve kısıtlamalara tepki olarak evrilir. Ancak, aynı zamanda atalete eğilimlidirler. Elinor Ostrom’un çalışmaları, yönetişim mekanizmalarının — ister resmi hiyerarşiler isterse gayriresmî normlar olsun — kolektif yeniliklerin benimsenmesini şekillendirdiğini gösterir. Bu bağlamda, firmalardaki YZ direnci, yalnızca rasyonel  kişisel çıkarın değil, değişime direnen yerleşik rutinlerin ve yönetişim yapılarının da bir yansımasıdır.


Direnç irrasyonel değildir. Etken YZ sistemleri tasarımları gereği denetim, koordinasyon ve alt seviye karar alma ihtiyacını azaltır. Bunlar da tam olarak orta kademe yöneticilerin kontrol ettiği alanlardır.


Söz konusu dinamiğin tarihsel bir örneği de vardır. Bilimsel yönetimin kurucusu Frederick Taylor, 19. yüzyılın sonlarında verimliliği artıracak tekniklerin benimsenmesinin, iç güç mücadeleleri nedeniyle nasıl sekteye uğradığını belirtmiştir. Joel Mokyr, teknolojik ilerlemenin her zaman, rantları veya işleyişi bozulan yerleşik aktörlerden kasıtlı dirençle karşılaştığını vurgular. Bu “benimsenme mikropolitikası”, çağdaş iktisat literatüründe yeterince ele alınmamıştır ancak YZ’nin geleceği açısından belirleyici olabilir.


Şirketler, YZ entegrasyonu önündeki başlıca engellerden biri olarak “uyumluluk ve düzenleyici kaygıları” göstermektedir. Bu kaygılar temelsiz değildir. Üretici modeller halüsinasyon görebilir, ayrımcılık yapabilir veya verileri kötüye kullanabilir. Bu gerekçeler, yönetsel tereddüt için haklılığı olan gerekçeler sunmaktadır. Finans, hukuk ve sağlık gibi itibar ve yasal risklerin yüksek olduğu sektörlerde, regülasyonlara atıf yapmak direnci ihtiyatlılık olarak göstermeye yardımcı olmaktadır.


YZ teknolojileri emeği azaltmayı hedefler. Fakat, benimsenmesi özellikle beyaz yaka emeği tarafından engellenmektedir. Yüksek gelirli ekonomilerde firmaların bürokratikleşmesi, organizasyon yapısının önemli bir kısmının otomasyona yapısal olarak dirençli hale gelmesine neden olmaktadır.


Bugünkü manzara yalnızca YZ’ye özgü değildir. İş gücü tasarrufu sağlayan teknolojilere, Luddite hareketinden 20. yüzyıl sonlarındaki ofis bilgisayarlaşmasına kadar, karşı direnç her zaman teknolojik yayılmanın hızını ve biçimini şekillendirmiştir. Ancak YZ’yi ayıran nokta, tehdidin artık uzun süre mekanizasyona karşı bağışık olduğu varsayılan “bilişsel emek” alanlarına da yönelmesidir.


Analizler çoğunlukla gelişmiş ekonomilere odaklansa da, gelişmekte olan ülkelerde YZ’nin benimsenme süreci farklı bir patikaya sahiptir. Bu ülkelerde, bulut altyapısının eksikliği, parçalı veri ekosistemleri ve enerji istikrarsızlığı gibi yapısal engeller öne çıkmaktadır. Ancak, yerleşik orta kademe yönetim yapılarının görece eksikliği, dar kapsamlı ya da üretici YZ uygulamalarının yerelleştirilmiş kullanımları açısından daha çevik bir zemin yaratabilir. Bu asimetriler, YZ’nin küresel yayılımının teknik yeterlilik kadar kurumsal kapasitelere de bağlı olacağını açıklıkla göstermektedir.


Literatür, bu soruları giderek artan bir aciliyetle ele almaya başlamıştır. Acemoğlu ve Johnson (2023), otomasyonun kurumsal istikrarı zedelediğini ve karar alma yetkisini demokratik kurumlardan özel platformlara kaydırdığını ileri sürmektedir.


Brynjolfsson ve çalışma arkadaşları ise “Üretkenlik J-Eğrisi”ne işaret ederek, YZ yatırımlarının meyvelerinin gecikmeli göründüğünü, bunun da yeniden yapılanma, eğitim ve veri altyapısı gibi tamamlayıcı soyut varlıkların eksikliğinden kaynaklandığını savunmaktadırlar.


Tüm görüşler, YZ’nin organizasyonlara entegrasyonunun otomatik değil, daha geniş yapısal dönüşümlere bağlı olduğunu teyit etmektedir.


YZ ve Emek: Tehditler ve Verimlilik Kazanımları


Yapay zekânın emek piyasası üzerindeki etkisi, büyük ölçüde kullanılan YZ türüne ve otomatikleştirdiği ya da desteklediği görevlerin doğasına bağlıdır.


Dar YZ (Göreve Özgü)


  • Verimlilik Etkisi: Basit, tekrarlayan görevleri otomatikleştirerek insan emeğini destekler.

  • İş Riski: Düşük ila orta düzeyde. İdari ve destek rolleriyle sınırlıdır.


Üretici YZ (Örn. ChatGPT, Claude)


  • Verimlilik Etkisi: Yazı yazma, kodlama, özetleme, tasarım gibi işleri hızlandırır.

  • İş Riski: Orta düzey. İçerik üreticileri, çevirmenler, hukuk asistanları ve yeni mezun programcılar için tehdit oluşturur.


Etken YZ (Örn. AutoGPT, Devin)


  • Verimlilik Etkisi: Araçlar ve sistemler arasında çok adımlı görevleri yerine getirir.

  • İş Riski: Yüksek. Orta kademe yöneticiler, analistler, danışmanlar ve koordinatörler gibi meslek gruplarını tehdit eder.


Sınır YZ (Örn. GPT-4, Gemini 1.5)


  • Verimlilik Etkisi: Yardımcı veya otonom sistem olarak kullanım şekline bağlı olarak geniş yelpazede olabilir.

  • İş Riski: Değişken. Uzmanları daha üretken hale getirebilir veya tüm iş fonksiyonlarını ikame edebilir.


Aşağıdaki tablo, farklı YZ türlerinin insan emeği üzerindeki etkilerini özetlemektedir:


YZ Türü

İnsan Verimliliğini Artırır mı?

Emeği İkame Eder mi?

En Hassa Roller

Dar YZ

 

Evet

Düşük. Rutin idari ve destek görevleri.

Üretici YZ

Evet

Orta

Yazarlar, kodlayıcılar, çevirmenler, pazarlamacılar

Etken YZ

Evet

Yüksek

Yöneticiler, analistler, asistanlar, lojistik ve operasyon roller

Sınır YZ

Duruma Bağlı

Duruma Bağlı

Geniş. Kullanım senaryosuna göre değişir

Sonuç olarak, insan emeğini tamamlayan ve uzmanlığı güçlendiren YZ araçları daha fazla verimlilik kazancı sağlama eğilimindedir. Öte yandan, otonom (bağımsız) kapasitelere sahip sistemler özellikle beyaz yaka alanlarda ikame riskini artırmaktadır.


Teknolojik ve Küresel Gelişmeler Işığında İktisat Eğitiminin Evrimi


Dünyada iktisat eğitimi, giderek daha fazla bir biçimde geleneksel müfredat ile iklim değişikliği, eşitsizlik, dijitalleşme, finansal krizler ve jeopolitik parçalanma gibi güncel gelişmeler arasındaki derin uyumsuzluktan etkilenmektedir. Bu gerilim, neyin öğretildiğini, nasıl öğretildiğini ve bu tartışmaları kimin şekillendirdiğini yeniden düşünmeye zorlamaktadır.


Geleneksel iktisat eğitimi, ağırlıklı olarak neoklasik modeller, rasyonel tercih teorisi ve matematiksel soyutlama üzerine kuruludur. Ancak, bu yaklaşım gerçekçilikten uzak oluşu, kuramsal tekdüzelik ve gerçek dünya krizlerinin göz ardı edilmesi gibi nedenlerle yoğun eleştiri almaktadır.


Bugün değişimi tetikleyen temel güçler arasında şu unsurlar yer almaktadır:



2000 yılının Haziran ayında, Paris’teki École Normale Supérieure’de okuyan bir grup iktisat öğrencisi, üniversite müfredatlarında neoklasik teorilerin baskınlığına karşı bir protesto başlattı. “Otistik iktisat” olarak adlandırdıkları bu yaklaşımı, aşırı soyut, matematiğe boğulmuş ve gerçek dünya meselelerinden kopuk olarak tanımladılar. Kamusal bir bildiri yayımlayarak yöntemsel çoğulculuk ve toplumsal-tarihsel gerçekliklere daha fazla bağlam talep ettiler. Bu girişim, Fransa’da ve dünya genelinde kısa sürede yankı uyandıran Post-Autistic Economics (PAE) hareketinin doğmasına zemin hazırladı.


Bu başkaldırı, benzer endişeleri paylaşan farklı ülkelerdeki öğrencilerde de karşılık buldu ve “Rethinking Economics” gibi daha geniş kapsamlı müfredat reformu hareketlerinin temelini attı.


Günümüzde iktisat eğitiminin dönüşümünü yansıtan başlıca eğilimler şunlardır:


  • Disiplinlerarasılık: İktisat tarihine, sosyolojiye, ekolojiye ve siyaset bilimine açılma.

  • Kuramsal çoğulculuk: Neoklasik modele alternatif teorilerin (örneğin Keynesyen, kurumsalcı, Marksist) dâhil edilmesi.

  • Gerçek dünya bağlantısı: Finansal krizler, iklim politikaları ve eşitsizlik gibi güncel meselelerin merkezî hâle gelmesi.

  • Veri okuryazarlığı ve hesaplamalı araçların kullanımı.

  • Dekolonizasyon: Batı dışı düşünce geleneklerinin ve tarihsel bağlamların eğitimde yer bulması.


Bu dönüşüme öncülük eden kurumsal örnekler arasında University College London (UCL), SOAS, University of Leeds, Sciences Po ve “The CORE Project” gibi yapılar yer alıyor. Ancak, üst düzey üniversitelerdeki kurumsal atalet ve muhafazakâr düşünceler, bu değişimin hızını sınırlıyor.


İktisat eğitimi yine de giderek daha fazla biçimde teknolojik, toplumsal ve ekolojik gerçekliklere karşı duyarlı hale geliyor. Bu sürece YZ ve veri temelli karar alma pratiklerinin artan önemi de dâhil.


Sonuç ve Çıkarımlar


YZ’nin benimsenmesi yalnızca teknik bir mesele değildir. Firmaların iç yapısında çözümlenmesi gereken bir politik ekonomi konusudur. Bu nedenle çözüm, yalnızca daha güçlü işlemciler ya da gelişmiş modellerle sağlanamaz. Kurumsal reformlar, kültürel değişim ve kullanıma teşvik mekanizmalarının değerlendirilmesini gerektirmektedir.


YZ’nin başarılı entegrasyonu, büyük ölçüde kurumsal kültür, mesleki uyum ve işgücünün eğitim mekanizmalarına bağlıdır. Bu bağlamda, organizasyonel başarının ön koşulu olarak YZ’ye yönelik kurumsal bir yönelim giderek daha fazla önem kazanmaktadır.


Yapay zekâ sistemlerinin karmaşıklığı ve özerkliği arttıkça, meslek gruplarında YZ okuryazarlığına duyulan ihtiyaç da artmaktadır. Bu talep, hukuk, sağlık, pazarlama, eğitim, finans ve tedarik zinciri yönetimi gibi alanlara hitap eden sertifikasyon programları ve beceri artırımı platformlarının geliştirilmesine yol açmıştır.


Bu sertifikasyon programları genellikle şu alanları kapsar:


  • Temel YZ kavramları ve etik ilkeler

  • Sektöre özgü YZ uygulamaları (örneğin, hukukta akıllı sözleşmeler, lojistikte YZ tabanlı planlama, v.b.)

  • Komut mühendisliği (prompt engineering), veri yorumlama ve model değerlendirme gibi pratik beceriler

  • Risk yönetimi, mevzuata uyum ve YZ yönetişimi


YZ ile ilgili özel bir örnek verilirse, tedarik zinciri yönetiminde çalışan profesyoneller talep tahmini, makine öğrenmesiyle satın alma optimizasyonu ve gerçek zamanlı lojistik sistemlerinin YZ ile entegrasyonu gibi alanlarda eğitilmektedir. Bu programlar, deneyselliği, kanıta dayalı karar almayı ve YZ’yi bir tehdit olarak değil bir araç olarak görmeyi teşvik eden bir kurumsal kültür yaratmaktadır. Nasıl ki finansal okuryazarlık modern iş dünyasında temel bir ölçüt hâline geldiyse, YZ okuryazarlığı da 21. yüzyılın kurumsal ortamlarında temel bir beceri hâline gelmektedir.


Eğitimle destekli yönelimler ve kurumsal destek olmaksızın, en gelişmiş YZ araçları dahi operasyonel başarıya dönüşemez.


Gelecekteki araştırmalar şu noktalara odaklanmak zorundadır:


  • Firmalar içindeki otomasyon direncine dair biçimsel modeller

  • Sektörel ve ülkesel düzeyde YZ benimsemesine ilişkin karşılaştırmalı vaka analizleri

  • Ajan temelli YZ’nin (agentic AI) örgüt teorisi ve emek ekonomisi üzerindeki etkileri

  • Dijital altyapı ile stratejik dönüşüm arasındaki köprüyü kuran veri odaklı yönetimin rolü

  • YZ destekli tedarik zinciri optimizasyonunun küresel üretim ağlarına etkisi

  • Ekonomi eğitiminin dijital ekonomi, iklim krizi ve jeopolitik istikrarsızlık gibi çağdaş gerçekliklerle uyumlu hâle getirilmesi ihtiyacı

  • Farklı YZ türlerinin emek piyasası kutuplaşmasına yönelik riskleri ve buna dair yönetişim gereklilikleri


Yukarıdaki listenin farklı meslek gruplarının ve düşüncelerin katkılarıyla çok daha genişletilmiş bir hale getirilmesi mümkündür ve şarttır.


YZ, yalnızca teknolojik bir konu değildir. Toplumsal ve kurumsal bir eşiği temsil etmektedir. YZ, dar kapsamlı araçlardan özerk ajanlara evrilirken, bu teknolojilerin benimsenmesi, yerleşik hiyerarşilere, emek düzenlemelerine ve kurumsal alışkanlıklara kadar çok sayıda alanda her şeyin yeniden düşünülmesini, tartışılmasını, doğru yasal ve kurumsal yapıların geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır.


YZ ile ilgili abartılı beklentilerin çoğu zaman ani ve yaygın bir dönüşüm varsayımına dayandığı gözlemlenmektedir. Ancak, organizasyonel gerçeklik ortadadır. Kısa vadede benimseme süreci, YZ’nin teknik yetkinliğinden çok firmaların, bürokrasinin ve profesyonellerin bu teknolojilere ne kadar izin vereceğine bağlı olacaktır.


Sonuç olarak, hiçbir aktör (birey, firma ya da kurum) değişen piyasa dinamiklerinin dönüştürücü baskılarından kaçamaz. Bu bağlamda, en akılcı strateji direnç değil, uyumdur. Bu uyumu güçlendirecek yönelimler, eğitimler ve örgütsel öğrenme mekanizmaları artık bir tercih değil, zorunluluktur.


Eğer bu defa her şey “gerçekten farklı” ise – ki giderek artan sayıda kanıt bunu göstermektedir – dönüşümün ölçeği ve hızı yalnızca örgütsel direnç değil, daha geniş toplumsal ve politik çalkantılar da yaratabilir.


YZ, emek piyasalarını, güç ilişkilerini ve bilgi ekonomisini yeniden şekillendirirken, toplumsal sözleşmeye dair köklü soruları da beraberinde getiriyor. Bu nedenle, YZ’nin politik ekonomisi teknolojik rotasından ayrı düşünülemez. Önümüzdeki esas zorluk, yalnızca yeniliği yönetmek değil, onun tetiklediği toplumsal dönüşümü de yönetişim altına almaktır. Ancak, bu dönüşümün yönetişimi hâlâ belirsizdir.


Süreç, belirli yeteneklerin düzenleyici yasaklarla engellenmesi, özerkliğe sınırlamalar getirilmesi, uygulama bağlamlarına dair kısıtlamalar konulması gibi sert yöntemleri mi içerecek, yoksa teşvik sistemleri, etik ilkeler, kurumsal tasarımlar gibi daha yumuşak mekanizmalarla mı yönlendirilecek?


Şu an için elimizde ne yeterli ampirik veri ne de bu süreci tam olarak tarif edecek kavramsal araçlar bulunmaktadır. Ancak, kesin olan bir şey var: YZ’nin yönetişimi, sonradan düşünülecek bir mesele olamaz. Teknolojinin gelişimiyle eş zamanlı olarak evrilmeli, disiplinlerarası tartışmalarla beslenmeli ve demokratik değerlerle şekillenmelidir.


YZ kaynaklı teknolojik iş kayıpları nedeniyle nüfusun büyük bir kesiminin yapısal olarak işsiz kalması durumunda, geleceğin ekonomilerinde toplam talebin nasıl yönetileceği sorusu ciddi bir belirsizlik olarak durmaktadır. Bu sorun yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal bütünlüğü ve siyasal istikrarı tehdit edebilecek bir boyut taşımaktadır.


Söz konusu endişeler yeni değildir. 19. yüzyılın sonlarında Charles Booth gibi sosyal reformcular ve 20. yüzyılın başlarında Major C.H. Douglas gibi düşünürler bu konuda uyarılarda bulunmuşlardı. Booth’un kapsamlı yoksulluk haritaları, endüstriyel toplumun işleyişindeki adaletsizlikleri gözler önüne sererken, Douglas “sosyal kredi” kavramıyla, teknolojik üretkenlik artışlarının halkın alım gücünde karşılık bulmaması durumunda ortaya çıkabilecek talep yetersizliğine dikkat çekmişti.


Bir zamanlar marjinal ve ütopik görülen bu fikirler, bugün YZ’nin tetiklediği yapısal dönüşümlerle birlikte yeniden gündeme gelmektedir. YZ sonrası bir ekonomi, yalnızca üretim araçlarının değil, gelir dağılımının ve tüketim kabiliyetinin de radikal biçimde yeniden düşünülmesini gerektirmektedir.


Özellikle ajan temelli (agentic) ve sınır (frontier) YZ sistemleri, yalnızca fiziksel değil bilişsel emeği de ikame ederek, orta sınıfın büyük kesimlerini istihdam dışına itme potansiyeline sahiptir. Bu durum, yalnızca yeni iş türlerinin yaratılmasıyla çözülemeyecek kadar derin bir dönüşüme işaret etmektedir. Dolayısıyla, önümüzdeki yıllarda temel gelir, kamu destekli eğitim programları, emek piyasası dışı üretkenlik tanımları gibi konular, ekonomi politik gündemin merkezine yerleşecektir.


YZ’nin toplumu nasıl dönüştüreceği kadar, bu dönüşümün nasıl yönetileceği ve kimin faydasına şekilleneceği sorusu belirleyici olacaktır. Bu bağlamda, sadece teknoloji uzmanlarının değil, siyasetçilerin, sendikaların, profesyonellerin, akademisyenlerin ve yurttaşların da dâhil olduğu geniş bir toplumsal müzakere kaçınılmazdır.

Comentarios


© 2025 by Arda Tunca

bottom of page