Yapay Zeka İklim Krizine Çözüm olabilir mi?
- Arda Tunca
- 7 gün önce
- 4 dakikada okunur
Stefan Zweig, İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar adlı eserinde Atlantik’in iki yakasını birleştiren telgraf kablosunu insanlık tarihinin dönüm noktalarından biri olarak anlatır. Kablonun döşenmesi, insan iradesinin doğa engellerini aşma kudretinin sembolüdür.
Hattın çekilmesi sırasında kablo kopar, tekrar döşenir. Yıllarca süren başarısız denemelerden sonra döşenen hat, "insanlığın sabrının ve inadının" temsilidir. Sonunda, 1866’da “kıtaların birbirine ilk defa saniyeler içinde seslenebilmesi” mümkün olur.
Bugün, yerküreyi okyanusların altından yaklaşık olarak toplam 1.5 milyon kilometrelik kablo hatları dolaşıyor. Neden? Dijital dünyanın ayakta kalmasını sağlamak için. Dünya kamuoyu dijital alemi sadece uydulardan oluşuyor sanıyor. Ancak, durum böyle değil.
Kabloların jeopolitiği var ve sabotaj ihtimaline karşı, bu kabloların yerlerinin gizli tutulması isteniyor. Tabii, ne kadar mümkün? Konuyla ilgili bir film öneriyorum: The Hummingbird Project.
Kablolar, düşünülenden çok daha önemli. Yukarıdaki satırları, bilgi sunmak amacıyla yazdım. Ancak, bu yazıdaki amacım yapay zekanın iklim krizine çare amacıyla kullanılıp kullanılamayacağı sorusuna yanıt aramak.
Homo Sapiens’ten Ahlaki Yol Ayrımına İnsan: Homo Detritus ve Homo Relatus
Aklı ile var olan Homo Sapiens, iktisatta çıkarını koruyan anlamında Homo Economicus olarak anlatıldı. Üretme kapasitesini ifade eden Homo Faber’e, sonra da tüketme kapasitesini ifade eden Homo Consumens’e dönüştü. Şimdi ise, Homo Detritus aşamasında. Diğer bir ifadeyle, artık üreten ve artığın içinde yaşayan bir varlık.
İktisadi düzeni “yaşamı merkeze alan” bir anlayışa evriltmeye niyetimiz var mı? Stoacı felsefenin anlattığı üzere, doğayla uyumlu yaşamaya niyetimiz var mı?
24 Temmuz 2025 günü, gezegenin bize sunduğu yıllık kaynağın tamamını tükettik. Yılın geri kalanında tüketeceklerimiz yerine gelmeyecek anlamına geliyor bu. Doğanın kendisini yenilemesine izin vermeden tüketiyoruz. “Net hesaplama” mantığına göre, gezegeni yok ediyoruz. O halde, homo sapiens belki de doğa ile uyumlu yaşayabilecek özelliklere sahip olmayan bir tür. Sanayileşmeyi bulduğu anda gezegeni yok etme sürecine girdi.
Aydınlanma, insanlığın doğayı kontrol etme projesi idi. Sanayileşmenin temellerinde de Aydınlanma vardı. Bu projeyi ahlakla yönetmeyi önerenler olduğu gibi, ahlaka kayıtsız kalanlar da oldu. Ahlaka kayıtsız kalmanın sonuçlarını Oppenheimer örneğinde gördük. İktisatta, Friedman ve Hayek’te gördük.
Bundan sonraki konu nedir? Bu derslerden bir Homo Relatus çıkartabilecek miyiz? Nedir Homo Relatus? İnsanı, bir özne değil, ilişkisel bir varlık olarak doğayla, üretim biçimleriyle, kurumlarla, tarihsel mirasla, kültürle ve teknolojiyle sürekli bağlı olarak tanımlayan insan yaklaşımı. Diğer bir ifadeyle Homo Relatus, ekonomik düzenin toplumsal bağları nasıl dönüştürdüğünü, tüketim alışkanlıklarının ekolojik zincirlerde nasıl bağlantılı olduğunu, küresel eşitsizliklerin nasıl ilişkisellik üzerinden kurulduğunu ortaya koyar.
Kapitalizmde birey yalnızca “ekonomik aktör” olarak görülürken, Homo Relatus bu indirgemeci yaklaşımı reddediyor. İnsan, yalnızca “piyasa içindeki özne” değildir. Ekolojik, kültürel ve etik bağlarla şekillenmiş bir varlıktır. Başka bir ifadeyle Homo Relatus, “sorumluluk” hissine sahiptir.
Homo Detritus, kendisini makinalara teslim etme aşamasında. Makinaların nasıl davranış modelleri geliştireceklerinin belirleyicisi de temelleri Homo Sapiens’ten gelen Homo Detritus. Genel yapay zekayı Homo Detritus’lar kodlarsa, bir başka gelecek, Homo Relatus’lar kodlarsa yine bir başka bir gelecek olacak.
Ekolojik Krizde Çözüm Süper Makinalarda
Genel yapay zeka, insandan çok daha yüksek kapasiteye sahip ve süper zeka ya da süper insan benzetmelerini hak ediyor. Henüz teorik aşamada ve devreye girmedi. Fakat, bir zaman sonra çok büyük bir olasılıkla kullanılıyor olacak.
İklim krizi, biyoçeşitliliğin yok oluşu, okyanusların karbon emilim kapasitesinin düşmesi, v.b. çok sayıda çok kompleks çevre sorunlarıyla karşı karşıyayız. Bu sorunları, insan aklının çözebilmesi imkansız bir noktaya gelmiş olabilir mi? Tüm sorunlar birbirleriyle bağlantılı ve hiç şüphe yok ki “bütüncül yaklaşımlar” gerekiyor.
Hiçbir sorunu “yalnızca kendisi” olarak ele alarak çözme şansımız yok. Doğada her şey birbiriyle etkileşim içinde ve birbirini etkiliyor. Alexander von Humboldt’tan bu yana bulunmuş bu etkileşim ile doğanın dengeleri söz konusu.
Yapay genel zeka gezegeni kurtarmak için kullanılabilir mi sorusuna kısa bir cevap yazmıştım: Yapay Zeka ve Enerji: İklim Mücadelesinde Çift Yönlü Sorumluluk.
Dijital dünyadan kaçış gibi bir olasılık yok. Böyle bir ihtimal kalmadı. O halde, çözümü de dijital dünya içinde aramak zorunda kalıyoruz. Dijital dünya, yukarıda dile getirdiğim tüm ekolojik sorunların kaynağında yer aldığı gibi, çözümüne katkı sunacak şekilde de geliştirilebilir. Daha doğrusu, geliştirilmek zorunda. Bu nedenle, “çift yönlü bir sorumluluk” söz konusu.
Homo Relatus, “sorumluluk” çerçevesinde var ise, yapay genel zekanın algoritmaları Homo Relatus tarafından yazılmak zorunda. Aksi takdirde, Zeus’a “insanlar için” isyan eden Prometheus’u yaptıklarından dolayı pişman edeceğiz.
O halde, “yapay genel zeka”, “yapay yeşil genel zeka” olmak durumunda. Condorcet’nin insan zekasının geçmişini analiz eden yaklaşımından insanın gelecekteki zekasını analiz eden teknoloji destekli yaklaşımlara “ahlak felsefesi” çerçevesinde geçmemiz gerekiyor. Bu kompleks sorunu yapay yeşil genel zekaya çözdürmemiz gerekecek. Bu konuda, PwC’nin de bir çalışması olduğunu şaşkınlıkla karşıladım.
Algoritmaların Yaratabileceği Sosyal Sorunlar: Yeşil e-Leviathan
Yapay yeşil genel zekanın algoritmaları aramızdaki Homo Relatus’lardan çıksa dahi insanlık bazı sorunları çaresiz olarak yaşamak zorunda kalacak. Ekolojik krizlerin çözümü liberal demokrasinin “laissez-faire” felsefesiyle uyumlu olarak çözülecek aşamayı geçmiş olacak. Ayrıca, liberal demokratik düşüncenin kendi altını oyduğunu da hatırlamamız gerekiyor: Yapay Zeka ve Ahlaka Kayıtsız Aydınlanma ile Neoklasik İktisat.
1896’da ilk iklim modellemesini ortaya koyan Svante August Arrhenius’tan, büyük bir salgını bir iklim krizi ile beraber 1912’de hayal ederek yazıp romandaki kahramanına 2073 yılında anlattıran Jack London’dan, dijital dünyanın nasıl bir baskı aracına dönüşebileceğini 1949’da gösteren George Orwell’den ve Fordizm üretim modelini 1932’de eleştiren Aldous Huxley’den söz etmezsek tarihe saygısızlık etmiş oluruz. Daha da önemlisi, bugün yaşanan sorunlara insanın çare olamayacağı umutsuzluğunu yeteri kadar anlatamamış oluruz.
Uzun süredir, insanlığın distopik bir dünyaya evrilmekten kaçamayacağını anlatıyorum.
“Doğa dostu” olurken, “insan dostu” olmak mümkün mü? Artık, hayır. Her iki kavramın el ele verebileceği aşama geçildi. Yukarıdaki uyarıların tarihlerini özellikle belirttim. “Artık hayır” cevabımı destekliyorlar. İnsan türünün varlığının sebebi olan doğayı kurtaracaksak, insan adlı türün fedakarlık yapması gerekiyor artık.
Yapay zeka, yukarıdaki anlatımlarımda çaresizlik ifade eden bu tabloya karşı bazı zorunlu kısıtlamalar getirebilir. Bunun anlamı, insanların özgürlüklerinin kısıtlanmasıdır. Fedakarlıktan kastım da bu. Örneğin, giderek artan kuraklık sorunu nedeniyle bir tarafta içecek su bulamayan insanlar varken, başkalarının havuza girmesi yasaklanabilir. Bu, sorumluluk ifade eden bir yaklaşım. Ancak, aynı zamanda özgürlük kısıtlayıcı. Benzer şekilde, özel uçak kullanımı, özel yat kullanımı, özel araç kullanımı gibi yasaklar da kısıtlamalara dahil olabilir. Daha da ileri gidersek, kısıtlamalara uymayan unsurların ortadan kaldırılmasını da önerebilir yapay zeka ve hatta bunu gerçekleştirebilir. Kısıtlamaların anlamı şudur: Yeşil e-Leviathan.
Yukarıda anlattıklarım, felsefeyi, ahlakı, toplumsal yaşamı, hukuku, siyaseti, iktisadı, sosyolojiyi, doğa bilimlerini yakından ilgilendiriyor.
Yapay zeka, başta eşitsizlik üretecek. Üretmeye de başladı. Tarihteki tüm teknolojik devrimlerde olduğu üzere. Ancak, bundan sonrası kodları kimin yazacağına bağlı. Homo Detritus yazarsa, başka bir dünyaya evriliriz, “sorumluluk” ile hareket eden Homo Relatus yazarsa başka bir dünyaya.
Sorunları, “uyum sağlayanların yaşama şansı bulduğu” piyasanın ahlaka kayıtsız zemininde çözme şansımız yok. O halde, Spinoza’nın anlattığı “ahlaklı devlete” ihtiyaç var. Özgürlük adına her alanda merkezsizleşmenin sonu da ayrı bir felaket. Fakat, kodlamaları piyasa ile el ele vermiş devlet anlayışındaki Homo Detritus’lar mı, Homo Relatus’lar mı hayata geçirecek?
Artık, hiçbir seçenek sorunsuz değil. Çözüm olarak görmek zorunda kaldığımız makinaların üretecekleri sonuçlar dahi.
Yorumlar